kurdistan tarihi, felsefe, din,

29 Aralık 2012 Cumartesi

III. DÜNYA SAVAŞINDA KURDLER



Geride iki dünya savaşı bıraktık ve üçüncüsüne de kıl payı yaklaşmış bulunmaktayız.
İlk savaş neredeyse tüm dünyada, ikincisi  Avrupa coğrafyasında sahnelendi,  üçüncüsü ise Orta doğuda sahnelenmek üzere.
İlginç olan, savaşları başlatan ve yönetenler aynı, piyonlar da aynı.
Kaybeden ve kazananlara gelince, pek değişiklik yok gibi, ama ganimetten yararlanmak isteyenler çok. İlk ikisinde Kurdler kaybeden taraftaydı, üçüncüsünde ne olacağını göreceğiz!
Birinci dünya savaşında Çarlık Rusyası, Fransa ve İngiltere  Orta Doğuyu egemenliklerine almak için girişimlerde bulunmuşlardı. Bugün de aynı güçler masa başında, ama bu sefer ABD senfoniye şeflik yaparak Orta Doğuya format çekmek istiyor.
Peki Kurdler nerede?..
Kurdler dün örgütsüzdü, ulusal birlikten yoksundu  ve bu yüzden de kendi yurtlarında mülteci durumuna düştüler.
I.Dünya savaşı”nda Londrada imzalanan gizli bir anlaşmayla Fransa ve İngiltere bölgede doğrudan veya dolaylı yönetim ve denetimi  sağlamaya çalışmış ve Kurdleri hesaba katmamışlardı. Cetvelle çizilerek oluşturulan bölge haritasında sömürge ya da federal bir Kurdistana bile izin verilmemişti.
Ancak bu durum Çarlık Rusyasının pastadan pay almak istemesiyle değişmişti. İngiliz ve Frnasız paylaşımcılar sıcak denizlere inmek isteyen Çarlık Rusyasının devreye girmesiyle Sykes-Picot anlaşmasında Kurd ve Ermenistana yer vermek zorunda kalmışlardı.  Ama anlaşma sonrasındaki süreçte Çarlık Rusyası karışmış, iktidar el değiştirek Bolşeviklerin eline geçmişti.  1917 ‘de iktidara gelen Boşevikler yürürlükteki anlaşmayı fesh edince Kurdler hüsrana uğradı.  Bu konuda Rus Gordlevski şöyle der: “...Rusyada Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler Kurdlerin aleyhine gelişir. Çünkü Lenin Kurdleri değil, Mustafa Kemali destekleyerek  Sykes-Picot antlaşmasını fesheder...”  Lenin’in Mustafa Kemal’i desteklemesiyle baraber  -bu süreçte- Kurdler hamisiz kalır ve güneyde mücadele eden Şeyh Mahmut Hükümeti  İngilizler tarafından bozguna uğratılır.
Dünyadaki ezilen halklara ve emekçilere umut olan Sovyet devrimi ne yazık ki Kurdlere ve Kurdistana düşman kesilmişti. Lenin’den sonra iktidar koltuğuna oturan Stalin de M.Kemal ve İran Şahı’ndan oluşan  faşist üçlemeyle Ermenistan ve Azerbaycan arasında kurulan  (1920) Kurdıstan a Sor Devletini ortadan kaldırarak Kurdleri Sibirya kamplarına sürgüne gönderdimişti (1929).
Sol’un kalesinden ve asırlardır dindar kardeşlerinden gelen haksızlık ve zulmlere rağmen Kurdler hala ulusal kurtuluşu sol ve sağ cephelerde  aramaktadırlar. Arap milliyetçiliği güdümündeki  ümmet anlayışı ve eğitim süzgecinden geçtikleri  Kemalist, Baas’çı sol sistemlerin Kurdleri  milli değerlerinden uzaklaştırdıklarını hala anlayamadılar! Bize her hakkı haram gören işgalcilerimizin oyunlarından hala ders alamadık vesselam.
Bir kısmımız Arap milliyetçiliğinin güdümündeki ümmetçiliğe iltifat etmeye devam ederken, bir diğer kısmımız da   “halkların kardeşliği” hikayesine kanarak başka halkların kurtuluşuna gayret gösteriyoruz. Oysa bu iki taraf da bizi bu söylemlerle oyalamakta ve cemaatçısı /sağcısı ve solcusu  gözümüzün içine bakarak, milliyetçiliğin iyi bir şey olmadığını, her etnik gruba bir devlet gerekmediğini... söyleyerek ulusal birliğe giden yolu engellemektedirler. Hal böyle olunca, oluşan çakma kimlikle kendi kurtuluşumuzu bir tarafa bırakıp dünyayı kurtarmaya soyunuyoruz!
II.Dünya savaşında da Kurdlerin makus talihi değişmedi. Uluslar arası anlaşmazlıkları barışçıl yoldan çözmek için oluşturulan “Birleşmiş Milletler Örgütü “(1945) Kurdleri görmezden geldi.  Oysa Kurdler o sırada “Mehabat Kurd Cumhuriyeti”ni kurma girişiminde bulunmuş ve kısmen başarmışlardı. 
II. Savaşta da Kurdleri bozguna uğratan efendiler yine aynıydı. Rus, İngilz, ABD, İran, Turkiye  ve tabii ki işbirlikçi cehşler.
Birleşmiş Milletlerin uluslararası sorunlara çare aramak ve barışı tesis etmek amacıyla kurulduğu söylenir, ancak Kurd sorununda emperyal devletlerin çıkarlarını gözeterek  Mehabat Kurd Cumhuriyeti’nin dağılmasına göz yumması ve Kurdistanın beş parçaya bölünmesini onaylaması, organizasyonun güçlüden yana bir örgüt olduğunu göstermiştir.
Birleşmiş Milletler, aradan geçen onca zamana rağmen hala Kurdistan sorunu karşısında tavrını değiştirmiş değildir, çünkü efendilerin çıkarları bunu gerektiriyor. Nitekim örgütü kuran beş üyenin onayı olmadan karar alma şansı yoktur. Bu da gösterior ki Birleşmiş Milletler en büyük mafyadır.
1969 yılında Fas’ın başkenti Rabat’ta kurulan “İslam İşbirliği Teşkilatı” da Kurdleri gayri müslim saymış olmalı ki, günümüze dek süregelen Kurd katliamlarında tek bir söz bile sarf etmemişştir.
Bugün “III. Dünya savaşı”nın eşiğinde endişeyle olayları gözlemekteyiz ve yine Kurd coğrafyası talancıların paylaşım planlarında baş rol oynuyor. Çünkü dünya  petrol rezevrlerinin %30’u Kurd coğrafyasında bulunmaktadır.
Yine baş rol oyncuları aynı, ABD’nin başını çektiği NATO, diğer tarafta Rusya, İran ve Çinden oluşan bir çeşit devletler mafyası Kurdistan toprakları üstünde pazarlık yapıyorlar. Kurd ve Kurdistan hukukunu tanımakta şüpheli davranan mega mafya ve  sömürgeci bileşenler karşısında birleşmesi gereken Kurdlerin ne yaptığını merak ediyor insan !
Milli egoları henüz kıpırdayan Kurdlerin aidiyet duygusunu yönetmek isteyen sömürgeciler  böl-yönet politikalarıyla aşiret, cemaat ve parti çıkarlarıyla Kurdleri meşgul edip uluslaşmada geri kalmalarını sağlıyorlar. Bu yüzden Kurdler hala aralarındaki  çelişki ve çekişmelerle uğraşarak  mega oluşumları ıskalıyorlar.
Kuzeyde yürütülen siyasi soykırım operasyonları ve bölünmüşlük, güneyde Saddam süretine bürünmüş Maliki’nin karşısında aciz kalıp can düşmanı TC’ye sığınmaya çalışan Barzani’nin güven vermeyen politikaları ve belirsizlik, Batı Kurdistanında ümmetçilerle solcular arasında yaşanan çatışma hali ve bölünmüşlük ve Diasporadaki Kurdlerin parçalanmışlığı vb gibi... bütün bunlar III. Dünya savaşının Kurdler için kıyamet olacağını düşündürüyor insana !
Çok mu kötümserim..?
Elbette hayır.
Mevcut gelişmeler karşısında -en kısa sürede- bölünmüşlüğü ortadan kaldırarak  “ulusal birlik” sağlanmazsa eğer, umutlarımız bir başka bahara  kalır, demek istiyorum.
Son yirmi yıl içinde bir çok yeni devletin kurulduğuna tanık olduk.
Kürdistanın da özgürleşmesini istiyorsak eğer, öncelikle uluslaşmada önümüze çıkan engelleri ortadan kaldırmalıyız. Bölünmüşlük  basiretsizlik ve gecikmeye sebep olmaktadır. Bu sorunları  ortadan kaldıracak milli bir konsensusun zaman kaybedilmeden oluşturulması elzemdir.  
Asgari müştereklerde birleşerek tüm Kurdistan ve diasporada uygun örgütlenmelere gitmek çok mu zor..?
Diasporada parçalı bir görüntü sergileyen Kürtler, sahip oldukları potansiyel birikimlerini örgütlenme ve diplomaside kullanabilseler eğer, uluslaşmada yaşadığımız basiretsizlik kırılabilir ve gelişen birlik gücüyle kurtlar sofrasında yer alabiliriz.
Aklı selim Kurdler karşı karşıya bulunduğumuz sorunun bölünme olduğu yönünde hem fikirdir, ancak bu sorunun ortadan kaldırılıp milli birliğin oluşturulması yönünde sorunlar yaşamaktadır.
Batılı bazı siyasiler Suriye krizinde Kurdler arası oluşabilecek birliğin mevcut durumu değiştiriebileceğini, hatta bu olasılıktan korkulması gerektiğini bile dile getiriyorlar.
Bu gerçeği bütün dünya görüyor da Kurdler mi görmüyor?
Derler ki, kendine yabancılaşanlar gerçek resmi asla göremezler.
Kendimize yabancılaşmışsak eğer, tez elden bizi biz yapan kadim değerlere dönmeliyiz. Dr.Ali Şeriati’nin dediği gibi, “öze dönüş” olmadan ne birlik, ne de kurtuluş olamaz.
Zihnimizi ve değerlerimizi esir alan Arap, Türk ve Fars efendilerimiziden kurtulabilmek için öncelikle zihinsel özgürlüğü geçekleştirip öze dönüşü sağlamalıyız. Aksi taktirde efendilerimize cehş psikozu içinde hizmet  ederek yurdumuzda mülteci ruhuyla yaşamaya devam edeceğiz.
Bu belki de son fırsattır.
Çünkü bu son savaş ya kıyamet, ya da Kurdistanın kurtuluşu olacaktır.
Fikret YAŞAR