kurdistan tarihi, felsefe, din,

22 Temmuz 2016 Cuma

15 TEMMUZ İKİ YÖNLÜ DARBEDİR !

Ordusu olan her ülkede darbe riski vardır!
Ancak darbelerin nedenleri de vardır. Bu nedenlerin başında iktidar hırsı, sivil idarenin yetersizliği ve bu yetersizliğin yarattığı otorite boşluğu gelir.
Özellikle ekonomi, siyaset, iktidar hırsı, iç-dış ilişkiler ve hepsinden de öte  toplumun eğitim ve sosyo-psikolojik düzeyinde oluşan krizler darbe dinamiklerinde olumlu ya da olumsuz rol oynarlar. 

Nitekim 15 Temmuz darbe girişiminde de bu faktörler etkili olmuştur.

Darbeler tarihine baktığımız zaman Sezar ve Napolyon'un yaptığı eski darbeler bile bu nedenlerle yapılmıştır. Bizi ilgilendirdiği için , Med İmparatoruna karşı ordu komutanı Harpagos ve kral Astyages'in torunu KOROS'un yaptığı darbe de kişisel hırs, ihanet, kötü yönetim ve intikam nedeniyle yapıldığı için incelenmeye değerdir.

15 yıllık AKP iktidarı ve icraatına bakınca darbenin bir AKP kurgusu değil, icraatın toplumda ve dünyada yarattığı güvensizlik, huzursuzluk ve karşıtlık psikozundan kaynaklandığı söylenebilir. "AKP kurgusudur"  söyleminin sebebi; darbenin deşifre olduktan sonra karşı tedbirlerle  karşı darbeye dönüştürülmesidir.

Cumhuriyet tarihi boyunca Kürdler kadar olmazsa bile Kemalist rejim tarafından mağdur edilen İslamcıların iktidara gelmesi ve  Fetocularla ittifak kurup neo-Osmanlıcı anlayışla dine dayalı hükümleri hayata geçirmeye çalışarak sistemle oynaması darbenin esas tetikleyicisidir, diyebilirim. Zira kurulan dinci ittifakla rejim git gide  teokratik bir kimliğe eviriliyor, toplumun batı değerleriyle yaşayan kesimleri ve ordudaki hakim Kemalist kesim bu gidişattan endişe duyup rahatsız oluyordu. AKP'nin ülkedeki eğitim sistemini revize ederek dini kuralları topluma empoze etmeye yönelik girişimleri ve bu girişimin yarattığı İslami-fobi toplumda gelecek endişesini körüklüyor ve bu nedenle de  "darbe olasılığı" sürekli dile getiriliyordu. Nitekim, " ay-ışığı, sarı-kız ve balyoz darbe planları" dan bu endişelerin ürünü olup Kemalistler tarafından dincilere karşı planlanmıştı.

Kemalistlerin dincilerin iktidarlarına karşı rahatsız oldukları ve bu rahatsızlığın darbeye evirileceği düşüncesi Erdoğan'da darbe fobisi oluşturmuştu. Bu nedenle de iktidarlarının başından beri karşı darbeye hazırlık yapıyordu. Bu korkudan olsa gerek kendisiyle aynı amaca hizmet eden IŞID, EL-NUSRA vb gibi radikal dinci guruplarla ittifaklar kurdu ve bu guruplar üzerinden güç devşirerek içerde laikler, dışarıda da Kürdlere savaş açtı. Fetocularla savaşıyor görüntüsü danışıklı dövüşten başka bir şey değildir, zira Feto'nun  tabanı da aynı amaca hizmet ediyor. Klik farkından çıkan son çatışma ise Feto'ya iktidarı kaptırmama çabasıdır.

Erdoğan, içerde ve dışarıda yürütülen kirli siyaset sonucunda dışarıya karşı prestij, içerde de istikrar,  huzur ve güven kaybetti, tüm bunlar  ülkeyi sıfır sorunlu siyasetten  çatışmalı ve terörü destekleyen ülkeler konumuna düşürdüğü için darbe kaçınılmaz oldu.
15 Temmuz darbe girişimi de en az eski darbeler  kadar planlı ve örgütlüydü.  Darbeler konusunda deneyimli olan ordu TRT 1 den yayınladığı mesajdan da anlaşıldığı kadarıyla içerde ve dışarıda hazırlığını yapmıştı, ancak zaman değişmiş koşullar farklılaşmıştı, karşı istihbarat, karşıtlık, organizasyon ve sivil kesimdeki değişimle ilgili öngörü eksikliğinden başarılı olamadı.

Bilindiği gibi darbeler genellikle sivil hayatın stand by duruma geldiği sabah saatlerinde gerçekleşir ve karşıt gücü grogi duruma düşürmek için tüm iletişim sistemleri, kurum ve kuruluşlar kontrol altına alınır.  Ancak bu darbe  girişimi akşamdan başladı ve karşıt gücün iletişim kanalları kontrol edilmedi ya da edilemedi.  Burada bir zamanlama ve organizasyon hatası olduğu ya da aceleye getirildiği söylenebilir. Büyük bir olasılıkla karşı istihbaratla darbenin deşifre olması bunda rol oynadı, yalnız, buna karşı tedbirlerin alınmadığı da ortada. Bir başka öngörüsüzlük de süreç içinde toplumun darbe karşıtlık kültürünü geliştirmesi, ağır aksak yürüyen demokrasi kültürünü geliştirerek darbe dinamiklerini akamete uğratacak cesaret ve bağlılığa sahip olmasıdır. Her ne kadar burada belirleyici olan AKP taraftarının bağlılığı olsa bile diğer kesimlerin darbeye karşı reflekslerinin esas sebebi de budur. Sanırım askerler bu yönde toplumdaki değişimi göremediler, göremezler de, zira toplumdan kopuk ve sivil  toplumu aşağılayan asosyal bir yaşam tarzına sahiptirler. Kısa dönem askerlik yaptığım süreçte bir içtima alanında tabur komutanımızın sivillere yönelik sarf ettiği sözler bu durumu izah etmeye yeter.  Hafta sonu tatilinde çarşı iznine çıkarken tabur komutanı sivil olduğumuzu unutarak: " çarşıda değeri beş para etmeyen sivillerle ilişkilenmeyin !" demişti.  Bu ruh haline sahip askerler sivillerin ne düşündüğü ve ne yapabileceğini bilmez, tahmin de etmez, çünkü "sürüdür" der, önemsemez.

Sürü sandıkları siviller bu sefer şapkalarını alıp kaçmadı!

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonucunda Erdoğan'ın  kendini ve yolsuzlukla suçlanan yakın çevresini korumaya almak amacıyla yargı ve diğer kurumlar üzerinde hegemonik bir konum yaratması  gerek rejim korucuları ve gerekse Kürdlerle olan ilişkisini zora sokmuştu. Bu, Erdoğan için bir milattı. Zira Erdoğan ya Kürdlerle ittifakını geliştirerek hedefine ulaşacaktı, ya da askerlerle ittifak yapıp karşılığında kazanımlarını koruyacaktı. Nitekim ikinci seçeneği tercih etti ve akabinde askerlerin direktifiyle Kürdlerle savaşa girişti. Askerler, savaş siyaseti ve pratiğiyle Erdoğan'ı yıpratıp eski vasi konumlarına ulaşmak isterken,  Erdoğan da  kendini sağlama almak, kaostan yararlanmak düşüncesiyle  "içerde ve dışarıda savaş" siyasetini yürüterek olası darbelere karşı  silahlı ve sivil bir güç oluşturdu.  Nihayetinde yarattığı karşıt güç ile darbeyi akamete uğratarak elini daha da güçlendirdi. Perinçek'in " teslim aldık" ifadesi -artık- ters yüz olmuştur. Kısacası, Fetocular değil, Kemalistler kaybetti, zira dinci Fetocular için bir şey değişmez, arzuladıkları şer'i hükümlere bağlı bir sistemdi, o da bundan sonra gerçekleşecek. Bundan sonra da -bir mucize olmazsa- askeri vesayet söz konusu olamaz, zira darbe karşıtı sivil güçlerin kararlılığı da askerlerin gözünü korkutacak derecede caydırıcı bir etki yaratmıştır. 

Erdoğan, darbeden haberdar olduğu için karşı tedbirlerle durumu lehine çevirmesini bildi.

Erdoğan, bu kazanımla sarhoş olup, 'mutlak güce sahibim, artık İslami bir devrim yapabilirim, başkan ya da halife olabilirim'  der mi, onu zaman gösterir, ama kafasında bunlar var. Henüz güvenli bir limana çekilmiş değil, bu nedenle hedeflerine ulaşmak için biraz daha sabredecek, güç devşirecek ve eninde sonunda Şia karşıtı bir Sünni İslam devleti için gereken çaba ve politikayı sürdürerek -zamanı yeterse- hilafeti geri getirecektir.

Kürdler ne yapmalı?

 Kürdler, AKP karşıtlığından vazgeçip çözüme odaklanmalıdırlar. Erdoğan, askerlerle ittifakı bozduğuna göre iç dengelerde hakimiyeti sağlamak ve dünyaya şirin görünmek  için Kürdlerle barış masasına dönebilir. Zira, dünya kamuoyundan da "Kürdlerle masaya oturun"  yönünde baskılar var, bunu göz ardı edemez.  Mevcut durumu avantaja çevirmek, iç ve dış ilişkilerde prestij sağlama ve güven kazanmak için bu durumdan faydalanacağı kesindir. Kürdler de akılcı olmalı ve  pragmatik bir yaklaşım sergilemelidirler, ancak sömürgeci değerlerini kutsayarak değil, Kürd ve Kürdistan'ın bağımsızlığı ve özgürlüğüne evirilecek özgün bir siyaset ve stratejiyi tercih etmeliler, zira dünyada Kürdler lehine esen siyasi rüzgar bunu gerektiriyor...

Fikret Yaşar

Not: Kurdistan-post yazarlarından sn. Hülya Yetişen ile yaptığım röportajı biraz revize ederek (eklemeler yaparak) makaleye dönüştürdüm.
www.kurdistan-post.eu