Ordusu olan her ülkede darbe riski vardır!
Ancak darbelerin nedenleri de vardır. Bu nedenlerin başında iktidar hırsı, sivil idarenin
yetersizliği ve bu yetersizliğin yarattığı otorite boşluğu gelir.
Özellikle ekonomi, siyaset, iktidar hırsı, iç-dış ilişkiler ve hepsinden de öte toplumun
eğitim ve sosyo-psikolojik düzeyinde oluşan krizler darbe dinamiklerinde olumlu
ya da olumsuz rol oynarlar.
Nitekim 15 Temmuz darbe girişiminde de bu faktörler etkili olmuştur.
Nitekim 15 Temmuz darbe girişiminde de bu faktörler etkili olmuştur.
Darbeler tarihine baktığımız zaman Sezar ve Napolyon'un
yaptığı eski darbeler bile bu nedenlerle yapılmıştır. Bizi ilgilendirdiği için , Med İmparatoruna karşı ordu
komutanı Harpagos ve kral Astyages'in torunu KOROS'un yaptığı
darbe de kişisel hırs, ihanet, kötü yönetim ve intikam nedeniyle yapıldığı için incelenmeye değerdir.
15 yıllık AKP iktidarı ve icraatına bakınca darbenin bir AKP kurgusu değil,
icraatın toplumda ve dünyada yarattığı güvensizlik, huzursuzluk ve karşıtlık
psikozundan kaynaklandığı söylenebilir. "AKP kurgusudur" söyleminin sebebi;
darbenin deşifre olduktan sonra karşı tedbirlerle karşı darbeye dönüştürülmesidir.
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürdler kadar olmazsa bile Kemalist rejim
tarafından mağdur edilen İslamcıların iktidara gelmesi ve Fetocularla ittifak
kurup neo-Osmanlıcı anlayışla dine dayalı hükümleri hayata geçirmeye çalışarak
sistemle oynaması darbenin esas tetikleyicisidir, diyebilirim. Zira kurulan
dinci ittifakla rejim git gide teokratik bir kimliğe eviriliyor,
toplumun batı değerleriyle yaşayan kesimleri ve ordudaki hakim Kemalist kesim
bu gidişattan endişe duyup rahatsız oluyordu. AKP'nin ülkedeki eğitim sistemini
revize ederek dini kuralları topluma empoze etmeye yönelik girişimleri ve bu
girişimin yarattığı İslami-fobi toplumda gelecek endişesini körüklüyor ve bu
nedenle de "darbe olasılığı" sürekli dile
getiriliyordu. Nitekim, " ay-ışığı, sarı-kız ve balyoz darbe
planları" dan bu endişelerin ürünü olup Kemalistler tarafından dincilere
karşı planlanmıştı.
Kemalistlerin dincilerin iktidarlarına karşı rahatsız oldukları ve bu
rahatsızlığın darbeye evirileceği düşüncesi Erdoğan'da darbe fobisi
oluşturmuştu. Bu nedenle de iktidarlarının başından beri karşı darbeye hazırlık
yapıyordu. Bu korkudan olsa gerek kendisiyle aynı amaca hizmet eden IŞID,
EL-NUSRA vb gibi radikal dinci guruplarla ittifaklar kurdu ve bu guruplar
üzerinden güç devşirerek içerde laikler, dışarıda da Kürdlere savaş açtı.
Fetocularla savaşıyor görüntüsü danışıklı dövüşten başka bir şey değildir, zira
Feto'nun tabanı da aynı amaca hizmet ediyor. Klik farkından çıkan son
çatışma ise Feto'ya iktidarı kaptırmama çabasıdır.
Erdoğan, içerde ve dışarıda yürütülen kirli siyaset sonucunda dışarıya
karşı prestij, içerde de istikrar, huzur ve güven kaybetti, tüm
bunlar ülkeyi sıfır sorunlu siyasetten çatışmalı ve terörü destekleyen
ülkeler konumuna düşürdüğü için darbe kaçınılmaz oldu.
15 Temmuz darbe girişimi de en az eski darbeler kadar planlı ve
örgütlüydü. Darbeler konusunda deneyimli olan ordu TRT 1 den
yayınladığı mesajdan da anlaşıldığı kadarıyla içerde ve dışarıda hazırlığını
yapmıştı, ancak zaman değişmiş koşullar farklılaşmıştı, karşı istihbarat,
karşıtlık, organizasyon ve sivil kesimdeki değişimle ilgili öngörü
eksikliğinden başarılı olamadı.
Bilindiği gibi darbeler genellikle sivil hayatın stand by duruma geldiği
sabah saatlerinde gerçekleşir ve karşıt gücü grogi duruma düşürmek için tüm iletişim
sistemleri, kurum ve kuruluşlar kontrol altına alınır. Ancak bu
darbe girişimi akşamdan başladı ve karşıt gücün
iletişim kanalları kontrol edilmedi ya da edilemedi. Burada bir
zamanlama ve organizasyon hatası olduğu ya da aceleye getirildiği söylenebilir. Büyük bir
olasılıkla karşı istihbaratla darbenin deşifre olması bunda rol oynadı, yalnız,
buna karşı tedbirlerin alınmadığı da ortada. Bir başka öngörüsüzlük de süreç
içinde toplumun darbe karşıtlık kültürünü geliştirmesi, ağır aksak yürüyen
demokrasi kültürünü geliştirerek darbe dinamiklerini akamete uğratacak cesaret
ve bağlılığa sahip olmasıdır. Her ne kadar burada belirleyici olan AKP
taraftarının bağlılığı olsa bile diğer kesimlerin darbeye karşı reflekslerinin
esas sebebi de budur. Sanırım askerler bu yönde toplumdaki değişimi
göremediler, göremezler de, zira toplumdan kopuk ve sivil toplumu
aşağılayan asosyal bir yaşam tarzına sahiptirler. Kısa dönem askerlik yaptığım
süreçte bir içtima alanında tabur komutanımızın sivillere yönelik sarf ettiği
sözler bu durumu izah etmeye yeter. Hafta sonu tatilinde çarşı
iznine çıkarken tabur komutanı sivil olduğumuzu unutarak: " çarşıda değeri
beş para etmeyen sivillerle ilişkilenmeyin !" demişti. Bu ruh haline sahip
askerler sivillerin ne düşündüğü ve ne yapabileceğini bilmez, tahmin de etmez,
çünkü "sürüdür" der, önemsemez.
Sürü sandıkları siviller bu sefer şapkalarını alıp kaçmadı!
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonucunda Erdoğan'ın kendini ve
yolsuzlukla suçlanan yakın çevresini korumaya almak amacıyla yargı ve diğer
kurumlar üzerinde hegemonik bir konum yaratması gerek rejim
korucuları ve gerekse Kürdlerle olan ilişkisini zora sokmuştu. Bu, Erdoğan için
bir milattı. Zira Erdoğan ya Kürdlerle ittifakını geliştirerek hedefine
ulaşacaktı, ya da askerlerle ittifak yapıp karşılığında kazanımlarını
koruyacaktı. Nitekim ikinci seçeneği tercih etti ve akabinde askerlerin
direktifiyle Kürdlerle savaşa girişti. Askerler, savaş siyaseti ve pratiğiyle
Erdoğan'ı yıpratıp eski vasi konumlarına ulaşmak isterken, Erdoğan da kendini
sağlama almak, kaostan yararlanmak düşüncesiyle "içerde
ve dışarıda savaş" siyasetini yürüterek olası darbelere karşı silahlı ve
sivil bir güç oluşturdu. Nihayetinde yarattığı karşıt güç ile darbeyi
akamete uğratarak elini daha da güçlendirdi. Perinçek'in " teslim
aldık" ifadesi -artık- ters yüz olmuştur. Kısacası, Fetocular değil,
Kemalistler kaybetti, zira dinci Fetocular için bir şey değişmez, arzuladıkları
şer'i hükümlere bağlı bir sistemdi, o da bundan sonra gerçekleşecek. Bundan
sonra da -bir mucize olmazsa- askeri vesayet söz konusu olamaz, zira darbe
karşıtı sivil güçlerin kararlılığı da askerlerin gözünü korkutacak derecede
caydırıcı bir etki yaratmıştır.
Erdoğan, darbeden haberdar olduğu için karşı tedbirlerle durumu lehine çevirmesini bildi.
Erdoğan, bu kazanımla sarhoş olup, 'mutlak güce sahibim, artık İslami bir
devrim yapabilirim, başkan ya da halife olabilirim' der mi, onu
zaman gösterir, ama kafasında bunlar var. Henüz güvenli bir limana çekilmiş
değil, bu nedenle hedeflerine ulaşmak için biraz daha sabredecek, güç
devşirecek ve eninde sonunda Şia karşıtı bir Sünni İslam devleti için gereken
çaba ve politikayı sürdürerek -zamanı yeterse- hilafeti geri getirecektir.
Kürdler ne yapmalı?
Kürdler, AKP karşıtlığından vazgeçip çözüme odaklanmalıdırlar.
Erdoğan, askerlerle ittifakı bozduğuna göre iç dengelerde hakimiyeti sağlamak
ve dünyaya şirin görünmek için Kürdlerle barış masasına dönebilir.
Zira, dünya kamuoyundan da "Kürdlerle masaya oturun" yönünde
baskılar var, bunu göz ardı edemez. Mevcut durumu avantaja çevirmek, iç
ve dış ilişkilerde prestij sağlama ve güven kazanmak için bu durumdan
faydalanacağı kesindir. Kürdler de akılcı olmalı ve pragmatik bir
yaklaşım sergilemelidirler, ancak sömürgeci değerlerini kutsayarak değil, Kürd
ve Kürdistan'ın bağımsızlığı ve özgürlüğüne evirilecek özgün bir siyaset ve
stratejiyi tercih etmeliler, zira dünyada Kürdler lehine esen siyasi rüzgar
bunu gerektiriyor...
Fikret Yaşar
Not: Kurdistan-post yazarlarından sn. Hülya Yetişen ile yaptığım röportajı biraz revize ederek (eklemeler yaparak) makaleye dönüştürdüm.
www.kurdistan-post.eu
www.kurdistan-post.eu