kurdistan tarihi, felsefe, din,

29 Şubat 2016 Pazartesi

KÜRD AYDIN SORUMLULUĞU!



Freud, birinci Dünya Savaşında meydana gelen yıkım ve katliamdan sonra vicdan olgusunu sorgulayarak insanları savaşa ve kötü muameleye iten sebepleri açıklayarak sosyal bilimlere devrim niteliğinde bir katkı sunmuştu.
Kürd aydınları da yaklaşık bir asırdır sürdürülen özgürlük mücadelesinin bir sonuca ulaşmamasından  kaygılanarak sorunun sebep ve sonuçlarını analiz etmek ve gerçekçi bir çözüm üretmek gayesiyle “ Kürd Aydın İnisiyatifi” (İnisiyatifa Rewşenbirén Kurd) adlı bir oluşumun gerçekleştirilmesi için kolları sıvadı.
Bu girişim milli bir görevdir, milli bir duruş gerektirir, bu görev aynı zamanda ciddi bir sorumluluk, özveri ve cesaret de gerektiriyor, zira bu kulvarı meşgul edenlerin katırları ürkebilir, bu da işin riski, çünkü kimse iktidarı paylaşmak, rolünü kaptırmak istemez, hele ki elinde gücü olanlar.
Risklere rağmen sorumluluk alacak aydınların çözüm ile ilgili gerçekçi veriler üretmesi için mevcut parti ve örgütlerden bağımsız çalışması gerek, zira her parti ve örgüt ütopyaları uğruna millileşme ve direnme potansiyelimizi törpüleyerek mevcut statükoyu bugüne kadar taşıyarak sorunu kronikleştirmiştir.
Bu nedenle, Kürd  aydınlarının inisiyatif yüklenmesi zorunluluk arz ediyor, bu sorumluluğu taşıyan Kürd elitlerinin girişime katkı sunmaları siyasetin dezenformasyonla yönlendirdiği toplumsal zihni kirden kurtaracak ve siyasette belirleyici olan halk inisiyatifi hakim kılınarak gerçek bir demokrasi ve gerçekçi bir çözüm –ancak- bu girişimle mümkün kılınacaktır.
Demokrasilerde iktidarın efendisi halk ise, bunun yolunu açan da elbette aydınlardır. Çünkü aydınlar halkı bilgilendirmek ve yönlendirmek için düşün ve yazım alanında hizmet vererek en etkin muhalefet ve idarenin gerçekleşmesine ön ayak olurlar.
Aydın sorumluluğu:
Zor bir görevdir,  zira yeri gelince tek başına saldırı ve risklere karşı ayakta durabilmeyi de başarmak gerek. Kendine yönelik kaygılardan çok toplum için kaygı duyan,  tanık olduğu sorunları umursayan, önemseyen ve yaşamın her alanında sorunlara çözümler üreten kişi olmak özveri ve cesaret ister. Bu nedenle de zordur. Sadece cesaret değil,  yaşadığı sorunlara analitik düşünceyle çözümler üreterek toplumu doğru bilgilendirmekle beraber kültürün geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında da aktarıcı rol üstlenebilecek birikim, donanım ve yetiye sahip olmak gerek. Bu kriterlere sahip biri, misyonu gereği toplumda ileriye yönelik değişim ve dönüşüme alan yaratır, bu sebeptendir ki aydın kişi kendisinin efendisidir, egemen otorite ve mahalle baskısının etkisinde kalmadan ve sorumluluğuna yönelik tepkileri kişiselleştirmeden,  başkalarının kendisiyle ilgili ne düşündüğü ve söylediğinden çok toplumsal sorunlar konusunda ne düşünülmesi gerektiğini dikkate alır…
Gerçeği bu, ancak piyasadaki aydın enflasyonu farklı bir tablo gösteriyor!  
Sertifikalı aydınlar:
Resmi ya da gayri resmi ideolojinin belirlediği eğitim sürecinden geçerek statü kazanan kalemşörlere “sertifikalı aydın” demek yanlış olmasa gerek. İman ettikleri otoriteye karşı sorumluluk,  vefa ve çıkar duygusuyla yaklaştıkları için yukarıdaki kriterlere uymazlar, zira bunlar devlet, din, cemaat, örgüt, parti ve ideolojilere tabidirler. Hâkim kültür ve düşünce tarzının yaygınlaştırılması için görüşlerini şekillendirip yayacakları araç ve olanaklara da sahiptirler. Egemen kesimin çıkarlarını gözeten kural ve değer yargılarını benimseyecek tarzda eğitilmiş olmaları sebebiyle de temsil ettikleri hâkim ideolojiyi tartışmadan yandaş özgürlüğünü  “herkesin özgürlüğü ve demokrasisi ” olarak lanse ederler, çünkü geçim kaynakları bu !
Kendi olmayı beceremeyenleri başkaları yönetir.
Halk arasında bununla ilgili bir derviş hikâyesi anlatılır; Dervişin biri dünyayı dolaşırken yolu bir köye düşer. Köy girişinde yolu kesilir ve kendisine hakaret edilerek köye girmesi engellenir.  Ama hakaretler ve sataşmalara rağmen derviş gayet sakindir.
Saldırganlardan biri: “Be hey adam, bunca hakaret ve sataşmalara rağmen senden ses çıkmıyor, bu ne haldir?“
Derviş: “Yıllar önce olsaydı size cevap verirdim, ancak şimdi kendimin efendisiyim.
Saldırgan: “Bu da ne demek ..?
Derviş: “Sataşmalarınızla beni yönetemezsiniz,  sözleriniz ateşten ok, bense denizim.” der…
Ne yazık ki piyasada deniz olabilecek çok az derviş-aydın mevcut. 
Hakareti bir yana bırakın, eleştiriye bile tahammül edemeyen,  ötekileştirici tavır takınarak ayrıştırıcı dil kullananların sayısı çoktur. Bu tür aydın-dervişler tarafgirdir, egoya ya da efendisine hizmet ettikleri için, çıkar ve  aidiyet psikozuyla o’cu, bu’cudurlar.
Kontrol ve tatmin edilemeyen ego davranış bozukluğuna iter!
Özellikle Internet ortamında eleştiri ve tartışmalarda sergilenen tepkilere bakınca üzülmemek elde değil, birikim ve kelama bakınca umutlanıyor insan, ama karşı eleştiri ve sataşmalarda hoşgörü ve tahammül düzeyi hayal kırıklığı yaratıyor. 
Ben bilirim, gerisi yalan-dolan, misali…  
Amerikalı Sosyolog Noam Chomsky: “Aydınlar iktidarın yalanlarını teşhir etme, eylemlerine, amaçlarına ve genellikle gizli niyetlerine göre tahlil etme durumundadırlar.  Çarpıtma ve aldatmacaları, ideoloji ve sınıf çıkarlarını deşifre ederek aydın sorumluluğuyla “halkın sorumluluk” duygusunu geliştirirler…”der.

Günümüzde mürekkep yalayan kişi sayısı çok, ama köşe dönme şerbeti mürekkebin rengine yansıdığı için mürekkep okuyana değil, yalayana fayda sağlıyor. Statü aşkına müptela olan söz konusu mürekkep yalayıcılar kabul ve saygı görme dürtüsü ve çıkar kirinden arınmadan ya da egoyu kontrol etme bilinci ve karakteristiğine sahip olmadan erdem sahibi olamaz, aynı zamanda aydın da olamaz.
Hipnozda olanların kurtuluş umudu var mı bilmiyorum, ama her Kürd eliti, Freud’un dediği gibi, gelecek endişesi ve geçmişe dair suçluluk duygularını bir tarafa bırakıp milli menfaatlere yoğunlaşmalı ve gerçekçi çözümler üreterek sürece katkı sunmalıdır.
Toplumsal sorumluluk bunu gerektirir, bu aynı zamanda aydın sorumluluğudur.
Aksi takdirde sertifikalı aydınlar geleceğimizi ipotek altına alır.

Fikret YAŞAR