Freud,
birinci Dünya Savaşında meydana gelen yıkım ve katliamdan sonra vicdan olgusunu
sorgulayarak insanları savaşa ve kötü muameleye iten sebepleri açıklayarak sosyal
bilimlere devrim niteliğinde bir katkı sunmuştu.
Kürd aydınları da yaklaşık bir asırdır sürdürülen
özgürlük mücadelesinin bir sonuca ulaşmamasından kaygılanarak sorunun sebep ve
sonuçlarını analiz etmek ve gerçekçi bir çözüm üretmek gayesiyle “ Kürd Aydın İnisiyatifi” (İnisiyatifa Rewşenbirén Kurd) adlı bir
oluşumun gerçekleştirilmesi için kolları sıvadı.
Bu girişim milli bir görevdir, milli bir duruş
gerektirir, bu görev aynı zamanda ciddi bir sorumluluk, özveri ve cesaret de gerektiriyor,
zira bu kulvarı meşgul edenlerin katırları ürkebilir, bu da işin riski, çünkü kimse
iktidarı paylaşmak, rolünü kaptırmak istemez, hele ki elinde gücü olanlar.
Risklere rağmen sorumluluk alacak
aydınların çözüm ile ilgili gerçekçi veriler üretmesi için mevcut parti ve
örgütlerden bağımsız çalışması gerek, zira her parti ve örgüt ütopyaları
uğruna millileşme ve direnme potansiyelimizi törpüleyerek mevcut statükoyu
bugüne kadar taşıyarak sorunu kronikleştirmiştir.
Bu nedenle, Kürd aydınlarının inisiyatif yüklenmesi zorunluluk
arz ediyor, bu sorumluluğu taşıyan Kürd elitlerinin girişime katkı sunmaları siyasetin
dezenformasyonla yönlendirdiği toplumsal zihni kirden kurtaracak ve siyasette
belirleyici olan halk inisiyatifi hakim kılınarak gerçek bir demokrasi ve gerçekçi bir çözüm –ancak- bu girişimle mümkün kılınacaktır.
Demokrasilerde iktidarın efendisi halk ise, bunun
yolunu açan da elbette aydınlardır. Çünkü aydınlar halkı bilgilendirmek ve
yönlendirmek için düşün ve yazım alanında hizmet vererek en etkin muhalefet ve idarenin
gerçekleşmesine ön ayak olurlar.
Aydın
sorumluluğu:
Zor bir görevdir,
zira yeri gelince tek başına saldırı ve risklere karşı ayakta
durabilmeyi de başarmak gerek. Kendine yönelik kaygılardan çok toplum için
kaygı duyan, tanık olduğu sorunları
umursayan, önemseyen ve yaşamın her alanında sorunlara çözümler üreten kişi
olmak özveri ve cesaret ister. Bu nedenle de zordur. Sadece cesaret değil, yaşadığı sorunlara analitik düşünceyle
çözümler üreterek toplumu doğru bilgilendirmekle beraber kültürün
geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında da aktarıcı rol
üstlenebilecek birikim, donanım ve yetiye sahip olmak gerek. Bu kriterlere
sahip biri, misyonu gereği toplumda ileriye yönelik değişim ve dönüşüme alan
yaratır, bu sebeptendir ki aydın kişi kendisinin efendisidir, egemen otorite ve
mahalle baskısının etkisinde kalmadan ve sorumluluğuna yönelik tepkileri
kişiselleştirmeden, başkalarının
kendisiyle ilgili ne düşündüğü ve söylediğinden çok toplumsal sorunlar
konusunda ne düşünülmesi gerektiğini dikkate alır…
Gerçeği bu, ancak piyasadaki aydın enflasyonu farklı bir tablo gösteriyor!
Sertifikalı
aydınlar:
Resmi ya da gayri resmi ideolojinin belirlediği
eğitim sürecinden geçerek statü kazanan kalemşörlere “sertifikalı aydın” demek yanlış olmasa gerek. İman ettikleri otoriteye karşı sorumluluk, vefa ve çıkar duygusuyla yaklaştıkları için
yukarıdaki kriterlere uymazlar, zira bunlar devlet, din, cemaat, örgüt, parti
ve ideolojilere tabidirler. Hâkim kültür ve düşünce tarzının yaygınlaştırılması
için görüşlerini şekillendirip yayacakları araç ve olanaklara da sahiptirler. Egemen
kesimin çıkarlarını gözeten kural ve değer yargılarını benimseyecek tarzda
eğitilmiş olmaları sebebiyle de temsil ettikleri hâkim ideolojiyi tartışmadan
yandaş özgürlüğünü “herkesin özgürlüğü
ve demokrasisi ” olarak lanse ederler, çünkü geçim kaynakları bu !
Kendi olmayı beceremeyenleri başkaları yönetir.
Halk arasında bununla ilgili bir derviş hikâyesi
anlatılır; Dervişin biri dünyayı dolaşırken yolu bir köye düşer. Köy girişinde yolu
kesilir ve kendisine hakaret edilerek köye girmesi engellenir. Ama hakaretler ve sataşmalara rağmen derviş gayet
sakindir.
Saldırganlardan biri: “Be hey adam, bunca hakaret ve
sataşmalara rağmen senden ses çıkmıyor, bu ne haldir?“
Derviş: “Yıllar önce olsaydı size cevap verirdim, ancak şimdi kendimin efendisiyim.”
Derviş: “Yıllar önce olsaydı size cevap verirdim, ancak şimdi kendimin efendisiyim.”
Saldırgan: “Bu da ne demek ..?”
Derviş: “Sataşmalarınızla beni yönetemezsiniz, sözleriniz ateşten ok, bense denizim.” der…
Ne yazık ki piyasada deniz olabilecek çok az
derviş-aydın mevcut.
Hakareti bir yana bırakın, eleştiriye bile tahammül edemeyen, ötekileştirici tavır takınarak ayrıştırıcı dil kullananların sayısı çoktur. Bu tür aydın-dervişler tarafgirdir, egoya ya da efendisine hizmet ettikleri için, çıkar ve aidiyet psikozuyla o’cu, bu’cudurlar.
Hakareti bir yana bırakın, eleştiriye bile tahammül edemeyen, ötekileştirici tavır takınarak ayrıştırıcı dil kullananların sayısı çoktur. Bu tür aydın-dervişler tarafgirdir, egoya ya da efendisine hizmet ettikleri için, çıkar ve aidiyet psikozuyla o’cu, bu’cudurlar.
Kontrol
ve tatmin edilemeyen ego davranış bozukluğuna iter!
Özellikle Internet ortamında eleştiri ve
tartışmalarda sergilenen tepkilere bakınca üzülmemek elde değil, birikim ve
kelama bakınca umutlanıyor insan, ama karşı eleştiri ve sataşmalarda hoşgörü ve
tahammül düzeyi hayal kırıklığı yaratıyor.
Ben bilirim, gerisi yalan-dolan, misali…
Ben bilirim, gerisi yalan-dolan, misali…
Amerikalı Sosyolog Noam Chomsky: “Aydınlar iktidarın yalanlarını teşhir etme, eylemlerine, amaçlarına ve
genellikle gizli niyetlerine göre tahlil etme durumundadırlar. Çarpıtma ve aldatmacaları, ideoloji ve sınıf
çıkarlarını deşifre ederek aydın sorumluluğuyla “halkın sorumluluk” duygusunu
geliştirirler…”der.
Günümüzde mürekkep yalayan kişi sayısı çok,
ama köşe dönme şerbeti mürekkebin rengine yansıdığı için mürekkep okuyana değil, yalayana
fayda sağlıyor. Statü aşkına müptela olan söz konusu mürekkep yalayıcılar kabul ve saygı görme dürtüsü ve çıkar kirinden
arınmadan ya da egoyu kontrol etme bilinci ve karakteristiğine sahip olmadan
erdem sahibi olamaz, aynı zamanda aydın da olamaz.
Hipnozda olanların kurtuluş umudu var mı bilmiyorum, ama her Kürd eliti, Freud’un dediği gibi, gelecek endişesi ve geçmişe dair suçluluk duygularını bir tarafa bırakıp milli menfaatlere yoğunlaşmalı ve gerçekçi çözümler üreterek sürece katkı sunmalıdır.
Hipnozda olanların kurtuluş umudu var mı bilmiyorum, ama her Kürd eliti, Freud’un dediği gibi, gelecek endişesi ve geçmişe dair suçluluk duygularını bir tarafa bırakıp milli menfaatlere yoğunlaşmalı ve gerçekçi çözümler üreterek sürece katkı sunmalıdır.
Toplumsal sorumluluk bunu gerektirir, bu aynı zamanda aydın sorumluluğudur.
Aksi takdirde sertifikalı aydınlar geleceğimizi
ipotek altına alır.
Fikret
YAŞAR