kurdistan tarihi, felsefe, din,

20 Ağustos 2013 Salı

KRAL ÇIPLAK

“ Düşünüyorum, öyleyse vurun..!”
Sosyal medyada legal Kürd siyasetine yönelik eleştirisel paylaşımlarımdan dolayı tepkiler alıyor hatta kimi zaman da, “ hoca cahil biri size zarar verebilir!” uyarısıyla da karşılaşıyorum.
Yarım asırdır yürütülen bir mücadelenin  ters yüz edilerek turki tezlerle yürütülmesini içime sindiremedim bir türlü…
Bunca bedel boşuna mıydı?
‘Misak-ı milli’,  ‘türk islam kardeşliği’, Kurdistan’da çizilen sömürgeci sınırların değişmezliği, ortak vatan paydasında buluşmak ve devlet istemezlik tezlerinin türki  olduğunu, Kürd ve Kürdistan’a statüsüzlük ve uşaklıktan başka bir şey vermeyeceğini düşünüyor, düşünüyor ama içinden çıkamıyorum, nereden bakarsan bak, anti Kürd bir plan ..!
Diplomasiyle alakası yok yani..!
Ulusal değerleri ve programı terk edip egemenin tezlerine sarılmak ihanet mi, siyaset mi bilemiyorum, 3-4 milyon insan bu politikadan medet umarken, ben ve bir avuç Kürdün endişelenmesi ne kadar doğru, ne kadar yanlış?
Bana anlamıyorsun diyenler var, biliyorum.
Doğrudur, anlamakta güçlük çekiyorum, bu takiye mi, diplomasi mi, yoksa siyasette yeni bir refleks mi, merak ediyorum! Çünkü bir bakıyorsunuz bin yıllık islam kardeşliği söylemiyle  ümmetçi kesilen kralımız, arkasından  Kemalist-kızıl elmacı sol ile seçim ittifakları kurduruyor!
Bunu ve bu politikalardan medet umanları anlamakta zorlanıyorum gerçekten, anlayan varsa beri gelsin de açıklasın.
Ne ilginçtir ki, kral da kendisinin anlaşılmadığından şikayetçi..!
Birkaç gün önce Cemil Bayık’ın süreçle ilgili “bu bir aldatmacadır…” demecinin yanı sıra, Mustafa Karasu'nun da buna benzer bir değerlendirme yapması umut vericiydi. Dağdakiler kaygılarımızı mı paylaşıyor, yoksa..? diye düşünmedim değil.
Varsayalım ki Kandil kaygılarımızı paylaşıyor, görüntü öyle, ama Türk başbakanın danışmanı  Akdoğan'ın , “ süreci zehirleme…” diyerek  Bayık’ı ikaz etmesi de endişelendirdi. Çünkü, Karayılan da vakti zamanında bu tür tepkileri göstermişti,  sonrasında  Akdoğan, “İmralı’ya seni şikayet ederim” demiş ve Karayılan’ı bulunduğu mevkiden etmişti.
Yine düşünüyorum; Türk devleti mi yönetiyor Kürd siyasetini?
Öyle görünüyor ki, Türk devleti başından beridir Öcalan’ı ve PKK’yi itibarsızlaştırıp Kürdleri bölmek ve silahlı gücü pasifize ederek sorunu bildik yöntemlerle çözmek istiyor. AKP’nin,  ”PKK’nin ancak % 20’si yurt dışına çıktı” bahanesiyle adım atmamaya diretmesi de bundandır, zamana oynuyor, çünkü süreç Kürdlerin aleyhine çalışıyor, o  yüzden de adım atmıyor, kaldı ki Türk hükümetinin verdiği bir söz bile yok.
Devletin Kürdler için adım atmayacağını sağır sultan da biliyor, ama aynı devlet Kürdleri pasifize edecek projelere imza atan ve kendisine hizmet sözü verenlere bir şeyler verebilir.
“Stockholm sendromu” yaman hastalıktır! Adamı her türlü kılığa sokar.
Gelişmiş toplumlarda otorite, uzmanlık, statü, güç ve liderlik yeteneği ister, ama bizim gibi geri kalmış toplumlarda ise sorgulama/tartışma-eleştiri suç sayıldığı için gücü ele geçirmek  otorite olmaya yetiyor. 
Liderlik kurumunu tartışıyor olmamızın sebebi de budur.
Davayı  kişi, cemaat, örgüt ve parti değerlerine teslim edip ulusal çizgiden sapmamızın sebebi de budur.
Yani zihnen geri ve kuşatılmış durumdayız, bu yüzden dağlara özgürlük şiarıyla giden gençlerimizin-şehitlerin kanı üzerinden yürütülen sözde demokrasi oyununa inanıyoruz.
Bağımsızlık şiarından vazgeçip demokrasi tezine teslim olan Kral'ın ulusal değerlere sahip çıkıp Gandi ve Mandela gibi onurlu bir mücadele vermesini hangi Kürd istemezdi ki..?
Kaç Kürd bu yüzden partisinden ayrıldı ve kaçı da muhalif düşünüyor diye infaz edildi?
Tüm bedellere rağmen kazanılan bir şey var mı? Üstelik Kral da yazdığı senaryoyla ilgili kuşkuları ve kendisine giydirilmek istenen elbiseden rahatsız olduğunu ifade etmedi mi?
Ama doğruları biz söyleyince kötü oluyoruz.
Bütün bunları başından beri yazıyor konuşuyoruz, ancak egemen kılınan korku ortamında bizim gibi düşünenlerin çoğu pragmatik nedenlerden dolayı susmayı tercih etti. Kapalı kapılar ardındaki sohbetlerde “hoca, haklısın, ama…” demeyi de ihmal etmiyorlar lakin..
Karşıt platformlarda davayı eleştiren Kürd aktörlerin kimi zaman kantarın topuzunu kaçırdığını düşünmüyor değiliz. Ancak unutulmaması gerekir ki, eleştirilerin tümünde göz ardı edilmeyecek bir mesaj var, o da “ Kral çıplaktır !”
Evet kral soyulmuştu, ama her ne hikmetse kralın çıplak olduğunu anlamak istemedik, kralın tutsak edilip soyulduğunu kabullenemedik, hipnozdaydık hala da – kısmen – hipnozdayız.  Kral’ın ele esir düştükten sonra zihnen formatlanmış ve mutasyona uğramış olduğunu kabullenemiyoruz, vesselam.
Kralın zihnen formatlanması PKK'yi de olumsuz yönde etkiliyor, bu yüzden de PKK ile kralın özdeşleştirilmesini içime sindiremedim bir türlü.
Hejaré Şamil’in yazdığı gibi: “…Bizlere göre PKK, Türkiyesizliktir, İransızlıktır, Iraksızlıktır, Suriyesizliktir.
Bizlere göre PKK, Kurdistanlılıktır, Kurdistanîliktir.
PKK budur, PKK böyle olmalıdır, böyle de olmak zorundadır….
PKK, Kurdistan demektir.
Asla Türkiye demek değil. Asla Suriye demek değil…
Demokratik Türkiyecilerin canı cehenneme.
PKK, Kurdistan’ı yüzyıllar boyunca sömüren leş kargalarından kurtarma mücadelesi verdi.
Bizlerin bugünkü görevi, PKK’yi Kurdistan’ı yüz yıllar boyunca sömüren leş kargalarının ellerinden kurtarmaktır…” ("Bir Sovyet Kürdünün 15 Ağustos yazısı". kurdistan-post.eu)
Dağdaki kahramanlarımız Kürd ve Kürdistan’ın özgürlüğü için can verirken onlardan güç alan kral ve takipçileri MİT terzisinin diktiği sözde demokrasi elbisesini PKK ve Kürd halkına giydirmeye  çalışıyorlar.
Bu elbiseyi giyenlerin ulusal talepleri yok ve tüm ulusal içerikli talepleri “ilkel milliyetçilik” olarak değerlendirmeleri de manidardır.
Bu kesim ulusal kongrelere de el attı.
Yakında (Eylülde) Hewlêr’de yapılması kararlaştırılan Ulusal Kongrenin Kürdler arası birliği sağlayarak ulusal değerleri ve çıkarları ön plana çıkaracağı ön görülüyor, öyle olması gerekiyor elbette, ancak, ulusal talebi olmayanlar bu kongrede neyi savunur?
Sayın Ahmet Önal kurdistan-post sitesindeki makalesinde, … parçalanmış bir ulusun birliğini, programsal olarak ülkesel düzeyde ele almayan bir Ulusal Kongre, ulusal birliği hedeflemiş sayılamaz. Ulusal birliği esas almayan bir ulusal kongre ise ulusal kongre sayılamaz..." ("Ulusal Kongre", kurdistan-post.eu) derken haklı bir noktaya dikkat çekiyor..
TC’nin Kürd ulusal kongresine tepkisi ve piyonları aracılığıyla Kürd ulusal birliğini engellemek istediği ve buna göre de senaryosu olduğu aşikârdır.

Enternasyonalist kimliğe devşirilmiş ‘demokratik türkiyeciler’in, yani kralın adamlarının bu kongre ve sonrasında önlerinde iki yol olduğunu düşünüyorum:
1-Ya  Hewlêrdeki katılımı kendi lehlerine çevirip çoğunluğu elde ederek sonuç bildirgesini örgütsel çıkarlarına uygun bir şekilde çıkaracaklar, ki, Amed’te yapılan konferansta bunu denediler ve kısmen başardılar denebilir.
Ya da,
2-Ulusal değerleri ön plana alarak, bir Kürd hareketi olduğunu göstermeli ve strateji değişikliğine giderek özerklik, federasyon veya bağımsızlık çizgisine dönecekler.
Bizim için uyulması gereken doğru şık 2.dir.
Aksi taktirde sayın Beşikçi’nin dediği gibi, süreç adı altında Kürdlere sunulan Kürdista'nın inkarıdır.
Beşikçi, TC, temeli yanlış atılmış bir binadır, temelini düzeltmek yerine, Kürdler çatısıyla uğraşıyor, diyor.
Doğrudur, Kemalizmin güdümünde ve tabanı olmayan sol hareketin Kürde verebileceği azami hak, misak-ı milli içinde,  - Kurdistan’sız -  vatandaşlık hakkıdır.
PKK bir ulusal hareket olacaksa farklılıkları şemsiyesi altına almalıdır, sadece lojistik destek isterken ulusal, ama pratikte parti, örgüt ve lider sultası anlayışıyla hareket etmesi yanlıştır.
‘Ben bilirim’ kibrinden kurtularak ulusal kurumların oluşumuna öncülük yaparken ulusal değerler çerçevesinde, ortak paydalarda samimi olmalı ki birleştirici olsun, aksi taktirde mücadeleyi sürekli kılmanın ve büyütmenin başka yolu yoktur diyen hoca haksız mı yani?
Yanlış mı bütün bu değerlendirmeler, elbette hayır, ama mürit psikozundakiler bunu anlayamazlar.
Bunu başarmaları için öncelikle lider kültü ve hipnozundan kurtulmaları gerekir.
Görmeleri gerekir ki, liderin yürüttüğü türki tezlerle Kürdistan’a bir özgürlük  yolu yoktur.
Liderlik kurumunun önemini dikkate alarak lidere sahip çıkmak güzel, ama düşmanın tezleriyle hareket eden bir liderden fayda gelmeyeceğini de geç olmadan görmek gerek.
Başta dediğim gibi, kralın ileri sürdüğü turki tezler ne diplomatik ne de takiye amaçlıdır.
Bağımlı olduğu otoriteye verdiği hizmettir.
Kandil bu çıplak gerçeği fazla saklamamalı, “kral çıplak” demelidir!

Fikret YAŞAR