”Kürdistanın özgürlüğü ve bağımsızlığı arzusu Kürd halkını
birleştirebilir, ama ne yazık ki bu birliği engelleyen aktörler yine bu
argüman/iddia ile hareket eden liderler ve partileridir."
Kemalistlerin bilinçli olarak telafuz ettiği "Kürd sorunu" aslında toprak temelli coğrafik bir sorundur.
TC, askeri yöntemlerle çözemediği "Kürdistan Sorunu"nu dezenformasyonla bireysel haklar düzeyine indirgeyerek Kürdleri sistem içinde tutmaya çalışırken, işgal, inkar ve soykırım ile ilgili gerçekleri de görevlendirdiği gazeteci, yazar ve akademisyenler eliyle çarpıtarak toplum hafızasını formatlamaya çalışı(tı)yor.
Yakın zamana kadar muhalif düşünenlere uygulanan yoğun baskı ve yasaklar yüzünden de sorun tarihsel ve
sosyolojik veriler ışığında tartışılmadı, tartışılmaya başlandığında da derin güçlerin kışkırttığı milis kuvvetler her zamankinden daha fazla Kürdlere saldırdı..
Tüm saldırı ve provokasyonlara rağmen ateşkes kurallarına uyan Kürdler çatışmasızlık sürecinde yarattıkları olumlu havayla dünyaya ve topluma barış umudu verdi, terör imajı el değiştirdi, ancak devlet alışık olduğu alicengiz oyunlarından vazgeçmiyor ve hala barış elini uzatmış değil.
Barışa yanaşmayan, kamusal alan, siyaset, eğitim ve ekonomisiyle toplumu vesayeti altına alan derin devlet aklına rağmen, tarihsel gerçekleri çarpıtmadan, sosyolojik ve tarihsel veriler üzerinden makul bir çözüm mümkün mü acaba?
Şunun için soruyorum, bazı kaynaklara göre, hala darbe
tehlikesi geçmiş değil !
Bu korku sürerken aydınlar ve demokratik baskı gruplarının soruna yaklaşımı ve samimiyeti tartışlıabilir ! demek istiyorum.
Bu korku sürerken aydınlar ve demokratik baskı gruplarının soruna yaklaşımı ve samimiyeti tartışlıabilir ! demek istiyorum.
Sorunun tarihsel boyutunu da biraz irdelemek gerek:
Sorunun asıl müsebbibi İttihati ve Terakki Cemiyetidir (İTC), ancak HDP bayrağı devralmış görünüyor.
Sorunun asıl müsebbibi İttihati ve Terakki Cemiyetidir (İTC), ancak HDP bayrağı devralmış görünüyor.
Neden HDP ?
TC, tabanın dayatmasıyla kurulmuş bir devlet değildir,
aksine tavanın bastırmasıyla kurulmuştur. Bu tür devletlerin resmi ideolojileri
olur ve bu ideolojiler sakattır,
dayatmacıdır, sunidir. Önce bir devlet kurulmuş sonrasında da ona uygun
bir ulusal kimlik bulunmuştur.
Osmanlılar döneminde aşağılanan ve hor görülen Turk kimliği
günün devrimci nosyonuna ilham kaynağı olmuş ve mağdur gibi gözüken kimliğin üstüne
yeni devletin temelleri oturtulmuştur. Dönemin ulusal devlet modeline uymayan
bu sakat suni yapılanma vatandaşı dışladığı için beraberinde sorunlar üreterek bugünlere dek gelinmiştir. Ortaklaşarak kurulan devletin
yerel halkların iradesiyle biçimlenmesi beklenirken, emperyal İngiliz aklı masada
bir devlet projesi oluşturarak göçmen Turk
kimliği üzerinden bölgede politikalarını sağlamaya çalışmış ve bu projenin taşeronluğunu
da İTC'ye vermiştir.
Aslında bu şer yapının (İTC) çıkış amacı
özgürlükçüdür, devrim ve değişimden yana olan öğrenciler tarafında başlatılmıştır. Yani bugünkü HDP’e ne kadar özgürlükçüyse İTC'de o kadar özgürlükçü ve ilericiydi. Bu yüzden de kurucuları arasında Turklerden çok Kürdler ve diğer yerli
halklar yer almıştı.
Sanki tarih HDP ile tekerrür edecek gibi...
Sanki tarih HDP ile tekerrür edecek gibi...
Sırrı Süreyya’nın : “HDP, Kürd milliyetçiliğinin önüne geçmek
için kurulmuştur.” ifadesi düşündürücü ve kışkırtıcıdır!
Uzun süren çatışmalı sürecin iki tarafı kışkırttığı, bunun
da süregelen çatışmalara ve çözümsüzlüğe sebep olduğu da bir gerçek, ancak barışalım derken egemene
endeksli bir siyaset ve Kürdlerin sigortası olan silahlı kesimin pasifize
edilerek güç dengelerinde Kürdler aleyhine zafiyet yaratılması endişelendiriyor, çünkü öte yandan devlet savaş hazırlığı yapıyor. Yapılan kalekollar, dağ yolları ve Erdoğan
tarafından dillendirilen ırkçı söylemler bunu gösteriyor..!
Biz barış derken muhattabımız savaşa bileniyor, yani.
Savaş mı istiyoruz, elbette hayır.
Savaş mı istiyoruz, elbette hayır.
Sorunun demokratik platformlarda ve demokratik çözümlerle çözülmesini
kim istemezki, ancak böyle bir şansın olabilmesi için Kürdlerin de caydırıcı ve
ikna edici bir güce sahip olması gerekiyor. Özgürlüğümüzün teminatı olan silahlı gücü pasifize edip, Kürd
siyasetini de turkleştirerek bir yere varılmaz. Ulusal haklarından feragat ederek marabalığa kim razı olabilir ki..? Bu teslimiyet Kürdü egemene özendirir, nitekim Kürdlerdeki özentili duruma bakınca endişelenmemek elde değil..
Sayın Mustafa Acar son yazısında :
“...Dünyanın tüm devletsiz, ezilen ulusları bağımsız bir devlete sahip olmak
için ellerinden geleni yaparken, neden Kürtleri bir ülke sahibi olma idealinden
yabancılaştırmaya çalışırlar?
O pek dâhiyane “devletsiz” çözümlerini neden Filistinliler, Basklar, Katalanlar, Uygurlar, Çeçenler, Kırımlılar gibi başka halklara da önermezler?...” diye dikkat çekiyor.
O pek dâhiyane “devletsiz” çözümlerini neden Filistinliler, Basklar, Katalanlar, Uygurlar, Çeçenler, Kırımlılar gibi başka halklara da önermezler?...” diye dikkat çekiyor.
HDP'nin de internet
sitesinde Kıbrıs, Balkanlar, Asya, ortadoğu-Filistin halklarının bağımsız devlet
kurma hakları savunulurken, Kürdler için eğitim, kimlik, eşitlik
ve özgürlük taleplerinin destekleneceği vurgulanıyor!
İlginçtir, Kıbrıstaki işgalci güç ile İsrail topraklarına
sonradan gelip yerleşen işgalci Filistinlilere bağımsızlık reva görülürken, toprakları işgale maruz kalan Kürdlere de uşaklık düşünülüyor..!
Gel de endişelenme..!
Gel de endişelenme..!
Anlaşılan o ki, dün ittihat Terakki üzerinden uygulanan
senaryo, bugün HDP üzerinden yürütülüyor.
Ne diyelim, böyle buyurmuş Zerdoşt !
Kimin haddine karşı gelmek ?
Kimin haddine karşı gelmek ?
Fikret Yaşar