kurdistan tarihi, felsefe, din,

8 Ağustos 2014 Cuma

İslam Revize Edilmelidir !

İslam bir realitedir.
Ancak bu realite cehaletle kabuk değiştirerek tehlikeli bir hal almıştır !
Peki İslami revizyon gerekli mi, ya da ne yapılmalı..?
Genel kanı;  Kur’an İslam’ının çağdaş yorumlarla güncellenmesidir.
Bunun için, öncelikle dinin devletin tekelinden çıkarılması gerekiyor. Yani diyanet kurumunun statüsünün değiştirilerek üniversite formatında özerk yapıya kavuşturulması ve bilim adamlarıyla ilişkilendirilerek akademik komsiyonlarca dinin yeniden yorumlanması gerekmektedir.
Osmanlıdan beridir siyasal iktidarlar din kurumunu emellerine alet etmiştir. Bireyin doğu-batı aksı arasında sıkıştırılarak dinsel olanla olmayan arasında yozlaştırılıp özgünlüğünden koparılmış olması revizyonu şart kılıyor.
Öyleyse İbni Rüşd’lerle Avrupa rönensansına katkı sağlayan ilerici İslamı yeniden keşfetmemiz gerekir...
Hırıstiyan mezhepler birlik içinde ortaklaşarak globalleşmeye doğru hızla giderken İslamı referans alan Işıd gibi gerici hareket, mezhep ve tarikatların ortaçağ zihniyetini aşarak ortadoğuyu karanlığa sürüklemesi kabul edilemez.
İslam neden bu hale geldi, ya da özü bu mudur ?
Bilindiği gibi İslam, Emevilerle başlayarak siyasal bir karakter kazandı ve ne yazık ki eğitim kurumlarını  değişen koşullara ve gelişmelere uyduramadı, bu nedenle de 1600 ‘lerin başından itibaren bilimsel alandaki kazanımlarını Avrupaya kaptırdı.
Ondan sonradır ki, başta Araplar olmak üzere Osmanlı döneminde  İslami araştırmalar yapılmadı, cumhuriyet dönemine gelindiğinde de din laik eğitimin dışında bırakılarak aydın din adamlarının yetişmesi engellendi. Eğitim kurumları lağvedilen ve yasaklanan İslam, köylü dini haline geldi. Kur’an’dan birkaç süre bilenlere imamlık makamı verilerek toplum cehalete mahküm edildi, hatta İslam öncesi döneme geri dönüldü de denebilir. Oysa cumhuriyet döneminde din çağdaş eğitim çerçevesinde alınıp işlense ve aydın din adamları yetiştirilseydi, bugün IŞID, ya da buna benzer gerici hareketler başımıza bela olmazdı.

Müslümanlar yüzyıllardır dini sadece ibadetler bazında ele aldı, halbuki dini felsefe, sosyoloji ve psikolojik yönden ele alıp bir kültür haline getirebilseydik eğer, ne dogmatizm, ne de siyasal islamcılık ortaya çıkardı.
Yakın zamanlarda toplum hayatına giren imam hatipler ve ilahiyet fakülteleri de mevcut iktidarlara politik malzeme üretmek için işletildiğinden İslami incelemeler, eleştiri ve analiz gereği gibi yapılmadı, akıl yerine kutsiyet çerçevesinde doğa üstü güçlerin egemenliği dayatıldı. Dayatılan Kutsallık adına Kur’an İslamı rafa kaldırıldı, Kur’an rafa kalkınca egemenler kendilerine göre dini yorumlatarak toplum sevk ve idare edildi.  
Gerçekten de peygamberin ölümünden sonra ortaya çıkan mezhep kurucularının yapmış olduğu yorumlar İslamı derinden sastı ve bölünmelere sebep oldu. Günümüze kadar süren mezhep savaşları da ortaya atılan yorum farkındandır. Birinin ak dediğine, bir diğeri kara diyerek karşı çıktı. Toplum bu çelişkilerle sarsıldı ve dinden uzaklaşarak siyasi erke alet oldu.
Mezhep kurucularının kendi zamanına ve ortamına göre doğru karar verdikleri düşünülebilir, ama günümüz için o yorumların geçerliliği kalmamıştır. Zira günümüz insanı kısmen de olsa aydınlanmıştır. Eğitim düzeyi yükselen birey eskiye itibar etmeden analitik bakış açısıyla  kendine özgü yorum yapabilecek seviyeye ulaşmıştır.
İbni Teymiye; İslami 3 kaide üzerinde açıklarken şöyle diyor: “ Kur’an ve hadisi okuyabilen ve okuduklarını anlayabilenlerin bir mezhebe, rehbere ve imama ihtiyaçları yoktur, ancak okuması olmayanların  rehbere- imama ihtiyacı vardır..!”
Bilginin çok kolay ulaşıldığı günümüzde Kur’anı okumak, anlamak ve hüküm çıkarmak kolaylaşmıştır, ancak  bu da beraberinde inançta ve ibadette standartlaşma sorununu getirmiştir.  Nitekim bundandır ki günümüzde tarikat ve cemaatlerden geçilmiyor. İlginç olan bu gelişmelerin toplumu aydınlatmak yerine halkı hem ekonomik, hem de zihnen sömürmek için kullanıldığıdır.
Bu tablo karşısında İslamcı alimler Kur’an ve İslami bilimler doğrultusunda  nesnel araştırmalar yapacaklarına dini kurumlara kutsallık kazandırarak siyasi iktidarlara hizmete devam ediyorlar. Çünkü işin ucunda rant vardır. İstisnaları yok mu? Elbette vardır, ama köşeye çekildikleri için belirleyici ve etkileyici değiller.
Kur’anın Türkçe-Kürdçe mealinin okunmaması da bu sebeptendir. Hipnotik etki devam etsin istiyor egemenler.
Bu yüzdendir ki Arap olmayan Müslümanlar bin küsur yıldır anlamını bilmedikleri Kur’anı okuyor. Anlaşılmayan söz ya da iş amacına ulaşmaz!
Bu yüzdendir ki, din fikirsel  yönüyle değil, şekli yönüyle uygulanıp  amacından uzaklaşmış ve özünü kavramayan, felsefe oluşturmayan ve hatta davranış değişikliği  yapamayan bir din haline gelmiştir.
Özellikle korku faktörü kullanılarak dayatıldığı için teslimiyet ve taklitçiliği  benimsemişiz. Taklitçi müslüman olduğumuz gibi, taklitçi batılı da olmuşuz. Yani bir bakıma inançta ve yaşamda kimlik sorunu yaşıyoruz.
Durum böyleyken "dinde revizyon  gerekldir" demekte bir beis aranmamalıdır!
Batının rönesans sonrası yakaladığı akıl çağı ve aydınlanmayı yakalayabilmemiz için öncelikle aydınlanmamız gerektiği gerçeği anlaşımalıdır.
E.Kant: “Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenen bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz...” der. Devamında, dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışını engeller ve hatta erginleşme ve olgunlaşma üstünde olumsuz etki yapar, diyor...
Dogmaları değil de aklı referans almış olsaydık eğer, Kur’anı bir dua, nazar, cennete gitmek için bir vize kitabı gibi kullanmazdık.  
Gerçek şu ki, 9. ve 12. Yuzyıllara göre bugünkü İslam çok gerilerde kalmıştır. Hatta buna İslam demek de yanlıştır, zira, aslına bakılırsa eğer, bunun arap yaşam tarzı ve ya Emevi İslamı olduğu görülecektir.
Yüz yıllar önce İbni Sina, İbni Rüşd, Farabi, İbni Teymiyye ve Gazali gibi düşünürler Yunan felsefesinden yararlanarak düşünceye ve akla önem vermiş ve içinde bulundukları topluma çağın ileri kültürünü yaşatmışlardı. Ama ne yazık ki Gazaliden sonra işin kolayına gidilmiştir. Gazali kalbin  ve gözün aklı diye iki tür akıldan bahsediyor. Ancak Gazali sonrasında akıl tamamen inkar ediliyor. Akıl yolu zor olduğu için herkes iman etmeye çaba sarf ediyor. Oysa Kur'an, “ siz iman ettik demekle kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz, mutlaka çalışmanız gerek... ” diye uyarıyor.
Tabii ki, Kur’anın anlaşılamaması egemenlerin işine yarıyor. Çünkü toplumu kolayca sömürebilme imkanı doğuyor. Böyle olmasaydı Kürdler işgalci Arap, Türk, Fars ve her fırsatta Kürde düşmanlığını ilan eden Filistinlilere karşı bu denli pasif mi kalırdı..?
Kürdler sabahtan akşama kadar namaz kılsın, oruç tutsun ve öbür tarafa meyletsin de kafası çalışmasın isteniyor. Nitekim bu yozlaşmış dine en çok adapte olanlar da Kürdlerdir. Bu nedenledir ki Kürdistanın kültürel değerleri yok edilme derecesine gelmiş, yer altı ve yer üstü zenginlikleri, eğitim sistemleri işgalciler ve ağababalarının eline geçmiştir.
Ümmet birliği yalanıyla kandırılıp yurtları işgal edilen kürdler ne hikmetse 22 devlete bölünmüş Arap dünyasının neden birleşmediğini sorgulayamıyor ..!
Özcesi, revizyon şart .
İslamcı Kürd aydınlarına büyük görevler düşüyor.
Bir taraftan dine el atmaları gerekirken, diğer tarftan da Arap seviciliğinden kurtulup Kürd kültür kurumları ve değerlerinin özgünleşmesi için çaba sarf etmeleri gerekir.
Aksi takdirde IŞID ve işgalciler ergenliğimizden beslenmeye devam edecektir.

Fikret Yaşar