Yerel yönetimlerin siyasi
gerekçesi demokrasinin kaynağı ve beşiği olmasında yatmaktadır.
Yerel yönetim; Merkezi yönetimden
kısmen ayrıdır, yani kendini yönetme yetisi olan ve karar organlarını seçimle
iş başına getiren yerel organizasyonlardır.
Bunlara en iyi örnek Belediyeler,
İl Özel İdareleri ve köylerdir.
Günümüzde yerel yönetimlerin
işleyişinde demokratik kültürün seviyesi önemli rol oynar. Halkın karar ve uygulama süreçlerine sağlıklı
bir şekilde yerel yönetimlere katılması, ancak demokrasi kültürünü
özümsemesiyle mümkündür, aksi takdirde yerel yönetim sorunlar ve rant
mekanizmasına dönüşür. Bundandır ki demokrasi arayışlarında halkın karar
sürecine katılması fikri ortaya çıkmıştır.
Batı demokrasilerindeki pratiğe
baktığımız zaman, sermaye ve bilginin dünyada serbest dolaşımı, paylaşılması, küreselleşme
ve kendini yönetme eğilimlerinin geliştiği görülecektir. Hatta uluslararası ilişkiler/diplomasi
bile bu gelişmelerle değişim, dönüşüme uğramış ve bunun sonucunda da daha insani
ve yaşanabilir bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunulmuştur. Bu aynı
zamanda sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini hızlandırmış, merkezi
yönetim sistemlerinden güçlü yerel yönetimlere, temsili demokrasiden katılımcı
demokrasiye doğru bir evrilmeyi de beraberinde getirmiştir.
Batı, demokrasinin yeniden
tanımlanmasını tartışıyorken, biz bilgi toplumunu dinamize eden teknolojinin
etkin bir şekilde kullanılıp, demokratik yol ve yöntemlerin geliştirilmesi
hususunda çaba sarf edeceğimize yasaklara başvuruyoruz. Demokrasi zarar verir düşüncesiyle İnterneti kısıtlıyoruz. Oysa bilgi çağının teknolojik imkanlarından faydalanan toplumlarda
küreselleşmeyle beraber büyük gelişmeler sağlanmış, toplumların yapısı, işleyiş
ve biçimleri ileriye doğru değişmiştir. Bu değişimler yukarıdan aşağıya doğru kentler,
yerel yönetim birimleri ve yerellik kavramının değişimini de beraberinde getirmiştir.
Şöyle ki; Demokrasi, hem bilgi toplumuna giden yolda önemli bir nitelik, hem de
devletlerin dönüşümü aşamasında alternatif bir çözüm ve çıkış noktası yaratarak
halkın kendi gücünü ve kimliğini kazanmasına sebep olmuştur.
Şüphesiz demokrasinin yeniden tanımlanmasının tartışılması fayda
sağlayacaktır. Zira genel kanı; Yerel
yönetimlerin doğası gereği katılımcı, demokratik ve denetlenebilir olduğu, bu
nedenle de yerel yönetimlerin demokrasinin beşiği ve kaynağı sayıldığı
yönündedir. Ancak halkın karar sürecinde yönetime doğrudan katılma ve denetim
olanaklarını geliştirerek demokrasi ve hizmetlerde verimliliği ve
sürdürülebilirliği geliştirmeye çalışması bu kültürü özümsemesiyle mümkündür. Ya bu
kültür yoksa ? Şüphesiz bu kültür değişim
ve dönüşümde belirleyicidir. Bunu da test etmek gerek. Bunun için seçimin niteliği ve temsil ilkesinin geçerliliği sürecinde halkın yerel yönetim
süreçlerine katılımı ve bağımsız karar verme yetkisi sınanır. Sistem
demokratik değilse eğer, halk devlet karşısında güçsüz ve korkuyor demektir.
Kentleşme:
İnsanlık tarihine baktığımız
zaman kentleşmenin yerleşik hayat, iktidar ve nüfus hareketleriyle başladığını
görürüz.
Modern anlamda kentleşme ise
sanayi devrimiyle gerçekleşmiştir.
Sanayi devrimi sonrasında
kentleşmeye etki eden faktörlerin başında nüfus hareketleri, ekonomi,
sosyolojik faktörler ve fiziksel gelişmeler gelir.
Nüfus hareketleri analiz edilince
sanayileşmeyle beraber köyden kente nüfus akımının başladığı, iş gücünün tarım
sektöründen sanayi sektörüne yöneldiği, akabinde alt ve üst yapısıyla modern kentleşmenin
gerçekleştiği görülür.
Köyden kente başlayan nüfus akımı
domino etkisi yaparak meslekleşme, bütünleşme ve diğer süreçlerde kent
aidiyetiyle yeni bir yaşam tarzını oluşturmuştur. Artan nüfus kentlerin
fiziksel siluetini değiştirdiği gibi, iç ve dış dinamiklerle büyüyen nüfus
kırdan farklı fiziki bir yapılanmayı da beraberinde getirerek sosyalizasyon
hizmetlerinin gereği kurumsal mekânlar, parklar, bahçeler ve sosyal donatı
alanlarının yapılmasına olanak sunmuştur.
Tabii ki tüm bu gelişmeler kurumsallaşmayı
ve kamusal görevler-hizmetlerde artışı da beraberinde getirmiştir.
Nüfus arttığı zaman ihtiyaçlar
artar, ihtiyaçlar arttığı zaman hizmetler de artar. Bu evrede kaynaklar
sorgulanır. Bu da nüfusla ihtiyaçların, kaynakla ihtiyaçların, teknikle
ihtiyaçların ilişkisinin bir dengede yürütülmesini zorunlu kılıyor. Aksi
dengesizlik durumunda artan nüfus sorunlara sebep olacaktır. Bunlar; fiziki
alanda konut sorunu, gecekondulaşma, çarpık kentleşme, çevre tahribatı ve çevre
sorunlarına, sosyal alanda da eğitimdeki yetersizlikten kaynaklı işsizlik, suç
oranının yükselmesi ve çevresel değerlerin bilinçsiz kullanımı vb gibi diğer sosyalizasyon
hizmetlerinin eksikliğine sebebiyet vereceğinden kentleşme sorunlu olacaktır.
Denge sağlandığında, çevre ve
teknolojik imkânların da rasyonel kullanımı meyvesini verecektir. Çünkü çevre
toplumun yaşamını sürdürebilmesi için temel ihtiyaçları barındırır. Teknoloji
de çevresel alanda bulunan kaynaklardan daha iyi yararlanılabilmesi için
gerekli olan araç, gereç ve bilgiyi kapsar. Dolayısıyla sürdürülebilir modern
bir kentleşme nüfus, ihtiyaçlar, kaynaklar ve teknik imkânların dengeli
ilişkisiyle mümkündür.
Bugün dünyada yaşanan savaşların
ve huzursuzluğun sebebi kaynaklara sahip olma, sevk ve idare etme dürtüsüdür.
Bulunduğunuz ülke ve kentte çarpık
kentleşme, çevre tahribatı, kirlilik, işsizlik ve suç oranlarını analiz ederek refah
düzeyinizi ve ne kadar güvende olduğunuzu görebilirsiniz! Ortaya çıkan sonuç
sistem ve yöneticilerin niteliğini de ortaya çıkaracaktır.
Anonim bir-iki deyiş vardır!
Hadis olduğu da söylenir, her neyse, ama dikkate değerdir!
Şöyle ki; “Nasılsanız öyle idare
olursunuz!”
Bir diğer rivayete göre de Musa Tanrıya
sormuş:” halk diyor ki Tanrının bizi sevip sevmediğini nereden anlarız?”
Tanrı :” Musa, halkın
yöneticileri iyiyse seviyorum, kötüyse kızıyorum.” Demiş.
Kentinizi ve kendinizi
seviyorsanız iyi yöneticiler seçin.
Fikret YAŞAR
Kaynak:
-“Sayıştay dergisi 57.sy.”
-“Yerel-Küresel Döngü” Prof. Dr.
A. Özer