“ Bir kötü lider, iki iyi liderden daha
iyidir.” Napoleon
İlkel toplumdan günümüze dek
süren bu ilişki, modern örgütlenmeden, gelenekçi yapıya sahip olan aile
gruplarına kadar, ast-üst,
yöneten-yönetilen şeklinde yürütülmüştür. Belirleyici ve uygulayıcı olan
da töre, din ve siyaset kurumları
olmuştur.
Bu durum aile içi ilişkilerde daha çok ödül ağırlıklı olup öğrenme ve
gelişmeye yönelik prensiplere dayanır, katı cezai durumlar da uygulanır
elbette, ama duygu bağı belirleyicidir. Modern düzende de öğrenme ve gelişme söz konusudur, ancak
ilişki formeldir, yani duyguya yer yoktur, bu nedenle ilişkide daha çok cezai
yön ön plana çıkar.
Bilim kurumlarınca yapılan
“aile içinde şiddet” konulu araştırmalar
evde %80 oranında fiziksel cezaların uygulandığını göstermiştir. Okul
içi şiddet oranları da buna yakındır. Yetişkinlerin kullandığı şiddet
yöntemleriyle büyüyen çocuklar, bu yüzden olsa gerek ileriki yaşlarda tüm
deneyimlerini baskı ve hükmetme üzerine kurarlar.
Machiavelli: “ Sevilmektense korkulan olun, zira insanlar
korktuklarına saygı duyarlar !” diyor.
Doğrudur, okula
alıştırılmak için gönderildiğim ilk gün sınıfın sıra dayağından geçirilmesi
sonucu dayak yemiş ve saygı duymayı öğrenmiştim. Şiddet ve korkuyla
özdeşleştirmiştim öğretmeni, bu yüzden de sevmemiştim. Adı hala beleğimde
saklıdır, Asım Hocanın.
Günümüzde sıra dayağı yok, ama bizim dönemimizde vardı, elli
yılda çok şey değişti belki, ancak şiddet hala birey ve toplumu en çok
etkileyen faktörlerin başında geliyor.
Gelenekçi toplumlarda olduğu gibi, az gelişmiş modern toplum
örgütlenmelerinde de katı hiyerarşik yapıyı besleyen temel faktör korkudur,
fiziki ya da psikolojik, fark etmez...
Liseli yıllara kadar sokakta polis, asker, ya da devlet
memuru gördüğümüzde korkuyla kendimize çeki düzen vermemizin sebebi
çocukluğumuzdan beri maruz kaldığımız şiddetti, ezilmişliğimizin farkna
vardığımız yıllardı, yavaş yavaş politize oluyorduk, ama farkına varmadan
yarattığımız alternatif otoritenin de
piyonları olmuştuk.
Faaliyetlerimizde en heybetli ve korkusuz olanı lider
seçiyorduk, çünkü lider korkutmasını bilmeli diye düşünüyorduk, zira böyle
öğretilmişti. En çok korktuğumuz öğretmen heybetli, gür sesli, çatık kaşlı,
korkusuz ve acımasız olandı, biz de gençlik yıllarında lider seçerken bu
kıstaslara bakıyorduk, otoriteden anladığımız buydu. Bugün de liderde
aradığımız kriterler değişmiş değil, zira kafa yapmız pek değişmedi, insana
değer vermeyişimizn altında yatan gerçek de budur.
Hala statü için liyakat-uzmanlık aranmaz bizde, çünkü
uzmanlar sorgular, eleştirir, hatta bölücü-hizipçi ve tehlikelidir diye
düşünürüz, hatta otoriteyi sarsıcı etkilerinden dolayı da bertaraf edilme riski
taşırlar. Bizi vesayetçiliğe iten kısır zihniyet budur işte, böyle düşündüğümüz
için de yarattığımız liderleri külte dönüştürürüz.
Kült haline getirdiğimiz liderin güc psikozunda ast - bireylerle olan ilişkisini
kısıtlamasını da onaylarız, çünkü lider kimseyle yüz göz olmamalı, diye
düşünürüz. Oysa üst-ast - bireyler arasındaki sınırlı ilişki, ya da
ilişkisizlik katı statü oluşturarak bireylerin karar süreçlerine katılımını
engeller, yöneten ve yönetilenler arasında iki yüzlülüğe neden olur,
yanlışlıklar yalan söylemeye, çıkar ilişkileri de yozlaşmaya sevk eder, tüm
bunlar korku, düşmanlık ve kırgınlıklar yaratarak toplumu güç kullanan lidere
bağımlı kılar.
Ayrıca otoritesini güce dayandıran liderler güvensiz ve
kuşkucu olurlar, astlarının kendisini yönlendirmeye yönelik yeteneklerinin
sınırlı ve yetersiz olduğunu düşünür ve sorunlara alternatif çözümler
üretmelerini engeller. Bu tür girişimleri rekabet veya karşı darbe olarak
nitelerse eğer, tehdit algısyla kişileri bertaraf da eder.
Örgütlerdeki iç infazların sebebi budur genellikle.
Peki gelişmiş toplumda lider nasıl olur?
Gelişmiş toplumlara baktığımızda bireysel güç yerine grup
gücünün kullanıldığını, yani kadro-yönetim anlayışının tercih edildiğini
görürüz. Kadro yönetiminde otorite sevgi, saygı, uzmanlık, ödül ve ceza
faktörleriyle kendini gösterir, satatü sorun değildir, özgür irade ve özgün
yapı her alanda hakimdir. Tek kişiye liderlik payesi verilse bile karar alma
sürecinde lider yalnız bırakılmaz, yönlendirici ve motive edici temel güç
kadrodur. Kısacası kadro
yönetiminde ast-üst ilişkileri
rasyoneldir ve karşılıklı gereksinimlerin karşılandığı, kabul ve saygının
pratikte yer alarak sorunların birlikte çözüldüğü, güç kullanmak yerine “kaybeden
yok” metodunun pratize edildiği ilişkiler söz konusudur.
Öyleyse lider gerekli midir ?
İnsanları kurumsal ya da toplumsal fayda sağlamak için takım halinde çalışmaya ikna etmek gerektiği
için liderlik pozisyonu gereklidir.
Grubun veya örgütün sürekliliği
için liderlik şart. Bir futbol takımı düşünün, hakem olmadan maç, koç olmadan
takım düzeni sağlanamaz...
Çağdaş toplumlar bize gelişim ve ilerlemenin ancak ortak
çaba ve farklı görüşlerle sağlanabileceğini göstermesine rağmen, toplumsal pratiğimiz bunun aksini yaptığımızı
ve bunda ısrarcı olduğumuzu göstermektedir. Çünkü bizde yöntemi ve hukuksal
düzeni sağlayan ortak çaba değil, genellikle lider olur, bu nedenle lider
yasama, yürütme ve yargı erkidir ve onu kült yapan da bu sınırsız yetkidir.
Stalin, Atatürk, Kadafi ve Saddam gibi liderleri kült haline
getiren faktör 3Y (yasama-yürütme-yargı)
gücünü ellerinde bulundurmuş olmalarıdır.
Kürd liderlerde de bu özenti göze çarpıyor.
PKK lideri Ocalan 3Y
gücüne sahip olduğu için, bugüne kadar Kandil ve BDP özgün bir politika yürüte(medi)miyorlar. Bu
durumdan da en çok devlet memnundur. Elinde rehin tuttuğu Ocalan’ı
yönlendirerek vesayeti altındaki Kürd siyasetini kolaylıkla turki karaktere devşirebilmesinin sırrı da
burada yatmaktadır.
"Fırtına koptuğu zaman gemilerin kaptanları
her şey kontrol altındaymış gibi davranır."
Bazı liderler de grogi durumlarda aynı tavrı sergiler, durum
ne olursa olsun kontrolün kendilerinde olduğunu göstermek için beyanatlar
verirler, hataları da alt kadrolara pas ederler.
Alt kadrolar sorgulama ve eleştirme yetisinden uzak
tiplerden seçildikleri için sorgulamaz ve eleştirmezler, daha çok pragmatik
davranıp sistemdeki hiyerarşik ayrıcalıktan
faydalanmaya çalışırlar, lider ve sistemin koruyuculuğunu da en çok bu
kesim yüklenir. Ancak sistemin sonunu da
bunlar getirir.
Sonuç: Liderlik, illa ki birilerine hükmetmek değildir.
Çağdaş insan yönetilmekten yönlendirmeyi anlar, zira
liderlik; insanları yönetmek değil, insanları yönlendirerek hedefe ulaşmaktır.
Bunun için liderliğe soyunan kişi önce kendi altyapısını
kurmalı.
Stratejik düşünme modeline sahip olması ve öz farkındalığını
yaratması gerekir.
Plan ve programlar konusunda da TUTARLI ve GÜVENİLİR
olmalı...
Bunlar olmadan ÖNDER olunmaz !
Fikret Yaşar