kurdistan tarihi, felsefe, din,

30 Mayıs 2014 Cuma

Önderlik / Otorite Nedir ?

“ Bir kötü lider, iki iyi liderden daha iyidir.” Napoleon

Birey ve toplum ilişkilerini disipline etme ihtiyacı tarihsel süreç boyunca insanı meşgul etmiştir.
İlkel toplumdan günümüze dek  süren bu ilişki, modern örgütlenmeden, gelenekçi yapıya sahip olan aile gruplarına kadar,  ast-üst, yöneten-yönetilen şeklinde yürütülmüştür. Belirleyici ve uygulayıcı olan da  töre, din ve siyaset kurumları olmuştur.
Bu durum aile içi ilişkilerde daha çok ödül ağırlıklı olup öğrenme ve gelişmeye yönelik prensiplere dayanır, katı cezai durumlar da uygulanır elbette, ama duygu bağı belirleyicidir. Modern düzende  de öğrenme ve gelişme söz konusudur, ancak ilişki formeldir, yani duyguya yer yoktur, bu nedenle ilişkide daha çok cezai yön ön plana çıkar.  
Bilim kurumlarınca yapılan  “aile içinde şiddet” konulu araştırmalar  evde %80 oranında fiziksel cezaların uygulandığını göstermiştir. Okul içi şiddet oranları da buna yakındır. Yetişkinlerin kullandığı şiddet yöntemleriyle büyüyen çocuklar, bu yüzden olsa gerek ileriki yaşlarda tüm deneyimlerini baskı ve hükmetme üzerine kurarlar.

Machiavelli: “ Sevilmektense korkulan olun, zira insanlar korktuklarına saygı duyarlar !” diyor.
Doğrudur,  okula alıştırılmak için gönderildiğim ilk gün sınıfın sıra dayağından geçirilmesi sonucu dayak yemiş ve saygı duymayı öğrenmiştim. Şiddet ve korkuyla özdeşleştirmiştim öğretmeni, bu yüzden de sevmemiştim. Adı hala beleğimde saklıdır, Asım Hocanın.
Günümüzde sıra dayağı yok, ama bizim dönemimizde vardı, elli yılda çok şey değişti belki, ancak şiddet hala birey ve toplumu en çok etkileyen faktörlerin başında geliyor.
Gelenekçi toplumlarda olduğu gibi, az gelişmiş modern toplum örgütlenmelerinde de katı hiyerarşik yapıyı besleyen temel faktör korkudur, fiziki ya da psikolojik, fark etmez...
Liseli yıllara kadar sokakta polis, asker, ya da devlet memuru gördüğümüzde korkuyla kendimize çeki düzen vermemizin sebebi çocukluğumuzdan beri maruz kaldığımız şiddetti, ezilmişliğimizin farkna vardığımız yıllardı, yavaş yavaş politize oluyorduk, ama farkına varmadan yarattığımız alternatif otoritenin  de piyonları olmuştuk.
Faaliyetlerimizde en heybetli ve korkusuz olanı lider seçiyorduk, çünkü lider korkutmasını bilmeli diye düşünüyorduk, zira böyle öğretilmişti. En çok korktuğumuz öğretmen heybetli, gür sesli, çatık kaşlı, korkusuz ve acımasız olandı, biz de gençlik yıllarında lider seçerken bu kıstaslara bakıyorduk, otoriteden anladığımız buydu. Bugün de liderde aradığımız kriterler değişmiş değil, zira kafa yapmız pek değişmedi, insana değer vermeyişimizn altında yatan gerçek de budur.
Hala statü için liyakat-uzmanlık aranmaz bizde, çünkü uzmanlar sorgular, eleştirir, hatta bölücü-hizipçi ve tehlikelidir diye düşünürüz, hatta otoriteyi sarsıcı etkilerinden dolayı da bertaraf edilme riski taşırlar. Bizi vesayetçiliğe iten kısır zihniyet budur işte, böyle düşündüğümüz için de yarattığımız liderleri külte dönüştürürüz.
Kült haline getirdiğimiz liderin güc psikozunda  ast - bireylerle olan ilişkisini kısıtlamasını da onaylarız, çünkü lider kimseyle yüz göz olmamalı, diye düşünürüz. Oysa üst-ast - bireyler arasındaki sınırlı ilişki, ya da ilişkisizlik katı statü oluşturarak bireylerin karar süreçlerine katılımını engeller, yöneten ve yönetilenler arasında iki yüzlülüğe neden olur, yanlışlıklar yalan söylemeye, çıkar ilişkileri de yozlaşmaya sevk eder, tüm bunlar korku, düşmanlık ve kırgınlıklar yaratarak toplumu güç kullanan lidere bağımlı kılar.
Ayrıca otoritesini güce dayandıran liderler güvensiz ve kuşkucu olurlar, astlarının kendisini yönlendirmeye yönelik yeteneklerinin sınırlı ve yetersiz olduğunu düşünür ve sorunlara alternatif çözümler üretmelerini engeller. Bu tür girişimleri rekabet veya karşı darbe olarak nitelerse eğer, tehdit algısyla kişileri bertaraf da eder.
Örgütlerdeki iç infazların sebebi budur genellikle.
Peki gelişmiş toplumda lider nasıl olur?
Gelişmiş toplumlara baktığımızda bireysel güç yerine grup gücünün kullanıldığını, yani kadro-yönetim anlayışının tercih edildiğini görürüz. Kadro yönetiminde otorite sevgi, saygı, uzmanlık, ödül ve ceza faktörleriyle kendini gösterir, satatü sorun değildir, özgür irade ve özgün yapı her alanda hakimdir. Tek kişiye liderlik payesi verilse bile karar alma sürecinde lider yalnız bırakılmaz, yönlendirici ve motive edici temel güç kadrodur.  Kısacası kadro yönetiminde  ast-üst ilişkileri rasyoneldir ve karşılıklı gereksinimlerin karşılandığı, kabul ve saygının pratikte yer alarak sorunların birlikte çözüldüğü, güç kullanmak yerine “kaybeden yok” metodunun pratize edildiği ilişkiler söz konusudur.
Öyleyse lider gerekli midir ?
İnsanları kurumsal ya da toplumsal fayda sağlamak için  takım halinde çalışmaya ikna etmek gerektiği için liderlik pozisyonu gereklidir.  Grubun veya  örgütün sürekliliği için liderlik şart. Bir futbol takımı düşünün, hakem olmadan maç, koç olmadan takım düzeni sağlanamaz...
Çağdaş toplumlar bize gelişim ve ilerlemenin ancak ortak çaba ve farklı görüşlerle sağlanabileceğini göstermesine rağmen,  toplumsal pratiğimiz bunun aksini yaptığımızı ve bunda ısrarcı olduğumuzu göstermektedir. Çünkü bizde yöntemi ve hukuksal düzeni sağlayan ortak çaba değil, genellikle lider olur, bu nedenle lider yasama, yürütme ve yargı erkidir ve onu kült yapan da bu sınırsız yetkidir. 
Stalin, Atatürk, Kadafi ve Saddam gibi liderleri kült haline getiren faktör 3Y (yasama-yürütme-yargı) gücünü ellerinde bulundurmuş olmalarıdır.
Kürd liderlerde de bu özenti göze çarpıyor.
PKK lideri Ocalan 3Y  gücüne sahip olduğu için, bugüne kadar Kandil ve BDP  özgün bir politika yürüte(medi)miyorlar. Bu durumdan da en çok devlet memnundur. Elinde rehin tuttuğu Ocalan’ı yönlendirerek vesayeti altındaki Kürd siyasetini kolaylıkla  turki karaktere devşirebilmesinin sırrı da burada yatmaktadır.
"Fırtına koptuğu zaman gemilerin kaptanları her şey kontrol altındaymış gibi davranır."
Bazı liderler de grogi durumlarda aynı tavrı sergiler, durum ne olursa olsun kontrolün kendilerinde olduğunu göstermek için beyanatlar verirler, hataları da alt kadrolara pas ederler.
Alt kadrolar sorgulama ve eleştirme yetisinden uzak tiplerden seçildikleri için sorgulamaz ve eleştirmezler, daha çok pragmatik davranıp sistemdeki hiyerarşik ayrıcalıktan  faydalanmaya çalışırlar, lider ve sistemin koruyuculuğunu da en çok bu kesim yüklenir. Ancak  sistemin sonunu da bunlar getirir.

Sonuç: Liderlik, illa ki birilerine hükmetmek değildir.
Çağdaş insan yönetilmekten yönlendirmeyi anlar, zira liderlik; insanları yönetmek değil, insanları yönlendirerek hedefe ulaşmaktır.
Bunun için liderliğe soyunan kişi önce kendi altyapısını kurmalı.
Stratejik düşünme modeline sahip olması ve öz farkındalığını yaratması gerekir.
Plan ve programlar konusunda da TUTARLI ve GÜVENİLİR olmalı...
Bunlar olmadan ÖNDER olunmaz !

Fikret Yaşar