Özgün düşünce ve kültür kodlarını
yitirerek sürü psikozunda yaşamını sürdüren bir toplum sorunlardan ve
mağduriyetten kurtulamaz!
Çevremdekilere bakınca hala dinin
bir eğitim-müfredat ya da insan programlama sistemi olduğunu anlamakta
zorlandıklarını görüyorum. Çünkü sanal korkulardan öylesine etkilenmişler ki,
kendilerine dayatılan ezberleri sorgulamıyor hatta dokundurtmuyorlar.
Sebebi: Korku ve tabular!
Cin, melek, şeytan, günah, kitap,
kabir, cehennem vb gibi sanal korkular, tabular yaratır, tabular da
robotlaştırarak kişiyi ve toplumu sürü psikozuna sokar.
Demek ki sürü olmanın sebebi
sanal korkulardır.
Sanal korkuların amacı motivasyonu
sağlamaktır. İlkel toplumlar birey ve toplum yaşamına standartlar getirmek ve
bu standartları pratize edebilmek için sanal korkular üretmiştir. Tüm bunlar
inanç kodları üzerinden yürütülerek ezberlerle düşünce tutsak edilmiş, bununla
da birey ve toplum idare edilmiştir.
Bu da gösteriyor ki dini doğuran
esas sebep, insan formatındaki varlığın birey ve toplum halinde yaşamını
düzenleme ihtiyacıdır.
Kuranda tanrıya atfedilen "
OKU" direktifinin amacı bilgilenmek ve kendini tanımaktır. 'Oku'dan kasıt
kişi ve toplumun farkındalık yakalamasıdır, zira bilgi doğru yaşam için gerekli
olan prensipleri içerir. Bilgi, tüm değerleri biçimlendiren bir kavram olduğu
gibi, akıl ve vicdanı hâkim kılarak sahip olduğumuz formatı biçimlendirir. Öz
farkındalık yaratarak, öz denetim ve öz yönetimle kişiyi insan yapar ve kemale
erdirir.
Âdem’den Muhammed'e kadarki
süreçte din kavramı çerçevesinde uygulanmak istenen müfredat da budur.
Anlaşıldığı gibi içeriği de ahlaktır. Zira geriye dönüp baktığımızda pozitif
bilimler ile sosyal bilimler henüz gelişmemiş, standartlaşmamış ve bir
sistematiğe sahip olmamışlardı, yani eğitim-öğretim henüz kurumsallaşmamıştı.
Bilinen tek ve önemli şey iyi-kötü ayırdında güzel ahlakı oluşturan
prensiplerdi.
Bu da mabetlerde klasik bir
eğitim sistemiyle kurumsallaştırıldı.
Tıp, matematik ilkel haliyle
ihtiyaçlar düzeyinde seyrediyordu. Hanedanlar ya da mabetler dışında bilgiyle
ilgilenenler yok denecek kadar azdı.
Din Bir Klasik Eğitim midir!
Klasik eğitim, dinler vasıtasıyla
yürütülen ve sadece ahlak bilgisi içeren eğitim sürecidir, zira geçmişe
baktığımızda eğitim kurumsallaşmamış ve ayrıca eğitim-öğretim sadece birey ve
toplum yaşamını düzenleyen ahlaki bilgiler çerçevesinde yürütülmüştür. Bu
dönemde pozitif bilimlerin yanı sıra sosyal bilimler de henüz dikkate değer
düzeyde değildi. Eğitimde aslolan ahlaki değerlerdi, bilim ve teknolojinin
esamesi okunmuyordu. Günümüzdeki eğitim sisteminde ise ahlaki prensiplerle
beraber pozitif bilimler, sosyal bilimler ve bunların geliştirdiği bilim ve
teknoloji birey ve toplum yaşamını biçimlendirmektedir. Bir tarafta bilimlerle
zenginleştirilmiş bir eğitim, diğer tarafta doğa üstü güçlere dayandırılan
sanal korkular ve bunun yarattığı yasam tarzından esinlenerek kalıplaştırılmış
ve değişimi yasaklanmış klasik bir sistem..!
Ancak şunu da belirtmek gerek;
Klasik dönemin sonuna baktığımızda en kapsamlı eğitim sisteminin Muhammed ile
ortaya çıktığını görürüz.
Eğitimi branşlara ayırarak teori
ve pratiği gerçekleştirebilmiştir. Sistemi namaz, abdest, oruç, zekât, hac vb
gibi müfredatlara gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Namaz ile, otorite ve prensiplere
biat ederek uysallaşmayı, abdest ile gündelik temizlik ve bakımı öğrenmeyi,
oruç ile empati ve sorgulamayı, zekat ve kurban ile yardımlaşma ve paylaşmayı,
hac ile bilgiye ulaşmayı öğretmeye çalışmıştır (çok gezen, çok bilir, düşüncesi
doğrultusunda insanlar seyahate yönlendirilmiştir. Zira o dönemde okullar
olmadığı için gezerek, görerek, tanışarak bilgiye ulaşmak mümkündü). Muhammed
böyle bir eğitim sistemi ile birey ve toplumu ahlaki prensipler doğrultusunda
eğitmeye çalışmış, ancak motivasyon aracı olarak doğa ustu güçlere dayanan
sanal korkuları kullanmıştır. Amaç ve anlam birey tarafından kavranmadığı için
süreç içinde şekilden başka bir şey kalmamış, aksine tersi bir reaksiyon
gelişmiştir. Bugün Fas’tan Afganistan’a kadar olan İslam coğrafyasının sorunlu
olmasının ve insanların kurtuluşu batıda aramasının esas sebebi teori ve pratiği uyuşmayan yozlaşmış kültür
mirasıdır.
Akıl ve irade devreye girmeli!
Demek ki esas sorun din
aracılığıyla hâkim kılınan klasik eğitim sisteminin yozlaşması, anlaşılamaması
ve sanal korkularla hala bu eğitim sisteminin devam ettirilmesidir!
İçselleştirilmiş korkular
ezberlerin terk edilmesine engel oluyor, bu korkulardan olsa gerek düşünen,
sorgulayan, araştıran, deneysel değerlendirmelerle ileriye yönelik projeler
üreten bir kültür mirasına sahip olamadık. Yani aklı egemen kılamadık.
Çünkü; Yuja Dab’ın dediği gibi:”
yerine düşünen biri var, bir amacın yok, zaten birileri yolunu çizmiş, hayatta
bir duruşun olmadı, nerede durman gerektiğini söylediler, soru sormayı ve merak
etmeyi bilmiyorsun, sana paketlenmiş cevaplar sunuyorlar, bu yüzden de bir şeye
sahip değilsin, birilerinin bir şeyisin. Harıl harıl konuşsan bile,
başkalarının dilisin.”
Din bir disiplin midir!
Disiplini cezalandırmayla özdeş
düşünüyoruz. Oysa disiplin davranışları terbiye etme amacı taşır ve eğitimin
özüdür. Din aracılığıyla yapılmak
istenen de budur. Ayrıca disiplin salt cezalandırma değildir, ödül, ceza,
uzmanlık ve statüyle gerçekleşir.
Disiplin, ilkel komünal yasamla
beraber insan yaşamının bir parçası olmuştur. Akıllı insanlar birey ve topluma
rehberlik yaparak yasamın insani formata uygun olmasına katkı sunmuşlardır, bu
nedenle de hepsini saygıyla anıyoruz. Ancak onların bıraktığı mirasa yapışmak
yerine, akıl, vicdan ve bilimle zenginleştirilmiş modern eğitime itibar etmemiz
gerektiğini görebilmeliyiz. Mutezile mezhebinin kurucusu Kadı Abdül Cebbar der
ki:” Akla ve bilime dayanmayan şey itikat-inanç konusu olamaz.”
Muhammed İkbal de:" Her Müslüman koltuğunun altında Lat. Uza, Mena vb gibi bir sürü put taşımaktadır." Der.
Bilmeliyiz ki tüm dinler, ibadetler, disiplinler ve eğitimlerin amacı insanı terbiye ederek ahlaklı olmasını sağlamaktır. Yani dinin gerçekte ne olduğunu anlayabilirsek eğer, aslolanın insan olduğunu fark edeceğiz, rengi, dini ve ırkı ile insanın ötekileşmemesi gerektiğini öğreneceğiz. Bize dayatılan sanal korkuların gereksizliğini ve zararlarını fark edeceğiz. Günümüzde motivasyonun sanal korku ve tabularla değil, statü, bilgi, uzmanlık, ödül ve cezayla gerçekleştiğini de öğreneceğiz.
Bilmeliyiz ki tüm dinler, ibadetler, disiplinler ve eğitimlerin amacı insanı terbiye ederek ahlaklı olmasını sağlamaktır. Yani dinin gerçekte ne olduğunu anlayabilirsek eğer, aslolanın insan olduğunu fark edeceğiz, rengi, dini ve ırkı ile insanın ötekileşmemesi gerektiğini öğreneceğiz. Bize dayatılan sanal korkuların gereksizliğini ve zararlarını fark edeceğiz. Günümüzde motivasyonun sanal korku ve tabularla değil, statü, bilgi, uzmanlık, ödül ve cezayla gerçekleştiğini de öğreneceğiz.
Kısacası, bize din-ibadet diye
dayatılan disiplinlerin aslında davranış ve yaşantımızı düzenlemeye yönelik
müfredatlar olduğunu fark edebilirsek eğer, rolümüzün de farkına varacak ve
değerleri kült yapmaktan da vazgeçeceğiz.
Korkularımıza esir düşerek
değerleri putlaştırmaktan vaz gecelim. Vazgeçelim ki gelecek nesillere
düşünmeyi öğretebilelim. Düşünmeyi öğrenenler, sorgular, araştırır, dener ve
toplumu ileriye taşır.
Gelecek nesillere böyle bir
kültür mirası bırakabilirsek eğer, tanrı ve toplum nezdinde kıymeti harbimeyiz
olur, aksi takdirde sürünün bir üyesi, bir figüran gibi yasayarak bu dünyadan
göçeriz.
Kurtuluşa ermenin tek yolu
düşünmeyi, sevmeyi ve korkmamayı öğrenmektir.