Tarihçi Haytom (Herthum) şöyle der: “ …sonunda Araplar Mısır yönetimini kaybettiler
ve Medler, -ki onlara Kordiler deniyor- Mısır’a egemen oldular…”
Batılı tarihçiler Selahaddin
Eyyubi’nin Kürd olduğunu ve ümmet kimliğini ön plana alarak mücadele
ettiğini belirtiyorlar. Ancak Kurdistan’ı işgal eden talancı güçler bu gerçeği
çarpıtmışlardır. Kurdistan tüm değerleriyle talancıların eline geçince Kurdi
değerler gibi, tarihi şahsiyetler de talancılar tarafından sahiplenilerek Kürd’ün
izi silinmeye çalışılmıştır. Bu nedenle Araplar Selahaddin’i Arap, Türkler de
Türk olduğu yönünde toplumu yanıltmışlardır.
Araplar, Selahaddin’in ümmet
kardeşliğini öne alan mücadeleci yanıyla Arap, Türkler de Selahaddin’in kardeşlerinden
birkaçının isimlerinin Türkçe olmasından yola çıkarak Turk olduğunu ileri
sürüyorlar. Yani Araplara göre ümmet kardeşliği için mücadele eden her
müslüman Arap, Türklere gore de ismi Türkçe
olan herkes Türk oluyor.
Kurdler en az bin yıldır ümmet
kardeşliği için savaştılar ve yüzde doksanının da ismi ya Arapça, ya da
Türkçedir. Bu durumda Kürd bulmak gerçekten de zor iş, belki de bu yüzden yıllarca
bize “Kürd yok, siz arapsınız, türksünüz…” deniyordu.
Sadede gelelim: Araplar Kafkas
topraklarını ele geçirdikten sonra Azeri, Ermeni ve Arran coğrafyasını Azerbaycan
olarak isimlendirmişlerdi.
Gence, Berdaa, Dubeyl, Laçin,
Nahçivan Beylekani içine alan Arran coğrafyası ile Ermenistan toprakları Kürd Şeddadi
Devleti (951 – 1174) ile Kurd Revadi
Devleti’nin (846 - 1221) hakimiyet alanlarıydı.
Sultan Salahaddin’in dedesi Şadi
kuré Mervan da Revadi Kürd Aşireti’nin
reisi olup Şeddadilerin hizmetinde çalışıyordu.
Duwin köyü ve civarına hükmeden Şadi
Kuré Mervan, siyaseten güçlü bir konuma sahip olmasına rağmen Şeddadi sarayında
ortaya çıkan siyasi kavgadan ailesinin zarar göreceğini düşünerek tüm aile fertleriyle beraber Bağdat’a göç etti.
Hailifeye göç sebebini açıklayarak yardım talebinde bulundu. Halife de
kendisine sığınan Şadi Kuré Mervan’ı Selçuklu
sultanı Giyaseddin’e göndererek sahip
çıkmasını istedi. Giyaseddin, Şadi ve ailesinin Tıkrit’e yerleşmelerini
sağlayarak şehri koruma görevini onlara verdi.
Şadi ailesi Tikrit’e yerleştikten bir sure sonra Sultan Salahaddin dünyaya geldi.
Bu arada Musul Atabeki Emir İmadeddin Zengi ile Bağdat Selçuklularının arası
bozulmuştu. Savaş kaçınılmazdı. Çıkan savaşta Bağdat ordusu galip gelince Musul
Atabegi yenilerek esir düştü. Ancak
Şadi’nin oğulları Necmeddin Eyyub ile Esededdin Şérko Musul emirini serbest bırakarak
savaşta karşı tarafı destekleyince olayların seyri değişti. Esir alınan Emir’in
serbest bırakılması Bağdatı kızdırmıştı. Bu durum üstüne Şadi ikinci bir kez
göç etmek zorunda kalarak Musul Atabegine sığındı.
Musul Atabegi hayatını borçlu
olduğu Şadi’nin ailesini iyi karşıladı ve oğullarını önemli mevkilere atayarak
borcunu ödemeye çalıştı. Kısa sürede önemli başarılarla emiri sevindiren
Şadi’nin oğulları da ordu komutanlıklarına kadar yükseldiler. Eyyub, fethettiği
Baalbek şehrine vali olarak tayin edildi. Şérko ise Musul Atabegi Zenginin
ölümüyle beraber oğlu Nur-ad-din / Nureddin’in yanında kalarak ona hizmet etti.
Şérko’nun savaş bilgisi ve cesareti Nureddin’e Halep ve Antakyayı kazandırıp onu sağ kolu
mertebesine yükseltmişti. Nureddin’in öngörüsü Şérko ve Eyyub’un savaş ustalığıyla birleşince kısa surede Şam şehri de ele geçirildi. Şam
ele geçirildikten sonra Salahadin’in babası Necmeddin Eyyub Şam valiliğine atandı.
Bu olaylar sırasında Selahaddin
16 yaşındaydı ve hem askeri hem de dini eğitim görüyordu. 18 yaşına gelince
Şam'da vali olan babasının yönetiminde
memurluğa başladı. Kısa bir süre sonra Nureddin onu Halep’e yanına alarak direk
hizmetine aldı.
Salahaddin, Mısır’a vezir
oluncaya kadar din ve savaş eğitimine ara vermedi, bu nedenle de ne ailesiyle ve
ne de Nureddin ile Hacca gitmedi.
Bu sırada Mısır'da iktidar olan
Şii Fatimiler ile Sünnü Müslümanlar arasında mezhep farklılığından dolayı
sürtüşmeler başlamıştı. Sünni Müslümanlar kendilerine uygulanan baskı ve
zulümden kurtulmak için bölgede önemli bir güç olan Nureddin’e başvurarak
yardım talebinde bulundular. Öteden beri güneye inmek isteyen Nureddin için bir
fırsat doğmuştu ve bu durumdan faydalanmak için Sünni Müslümanların feryadını
karşılıksız bırakmayarak orduya sefer için hazırlık emrini verdi.
Fatimiler, Şam ordusunun sefer hazırlığında olduğunu öğrenince seferi durdurmak
için Halep’e Vezir Şapur’u göndererek vergi karşılığında Nureddin’in seferden
vazgeçmesini istediler. Bu arada Kudüs
Krallığı da endişeliydi ve Nureddin’in yükselen otoritesini kırmak
için Mısır’a ittifak çağrısında bulunarak bölgeyi tehdit eden Nureddin'den
kurtulmayı teklif etti. Mısır bu
beklenmedik teklif ve destek karşısında Nureddin’e verdiği sözü unutarak Sünnilere
karşı politikasını devam ettirdi. Bunun
üstüne Nureddin, Şérko komutasındaki Şam ordusuna ikinci bir sefer emri vererek harekete
geçirdi. Çıkan savaşta Mısır yenilmişti. Savaş alanından kaçan Fatimi veziri,
Kudüs Hıristiyanlarına sığınarak yardım istedi, Kudüs Kralı Amalrik Şam ordusu
durdurulmazsa bu kutsal şehir elden gider, propagandasıyla Fransız ve diğer hıristiyanları
bir araya toplamayı başardıktan sonra Fatimilerin desteğiyle Şérko’nun karşısına
çıktı. Şam ordusu bu güçlü ittifak karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Yorulan
ordusunu toparlamak için geri çeken Şérko, yeni bir saldırı planı hazırlamaya başladı. Şam
ordusunun toparlanıp Kudüs’e saldıracağını öğrenen Kral Amalrik, bu sefer şansının yaver gitmeyeceğini
anlayarak barış teklifinde bulundu.
Şérko da anlaşmanın kendileri için uygun olduğunu bildirerek teklifi kabul
etti. Kudüs ile Şam arasında yapılan
anlaşma sonrasında rahatlayan Şérko, Mısır üstüne tekrar yoğunlaştı ve Kudüs’ün
safdışı kalmasıyla Mısır’ı artık kolaylıkla alabileceğini düşündü. Halife'ye ve
sultan Nureddin’e mektuplar yazarak Mısır’daki
sünni Müslümanların Şii Fatimilerin
baskısı altında zor durumda olduklarını, Müslümanlığa yakışmayan hallerin Mısır’da
olağan hale geldiğini bildirerek ikinci bir sefer yapmak gereketiğini bildirdi.
Bu arada işini kolaylaştırmak
için Mısır'da bulunan sünni bedevileri örgütleyerek sefer öncesi ayaklanmalar da tertip ettirmişti.
İstediği izni Nureddin’den alan Şérko Ocak 1167 de harekete geçerek Sünni Müslümanlardan oluşturduğu güçlü bir orduyla seferi başlattı. Tarih sahnesine çıkacak olan
Sultan Selahaddin de bu seferde general
rutbesinde görev almıştı.
Mısır yönetimi yaklaşan tehlike
karşısında Kudus Hıristiyanlarından tekrar yardım istedi, ancak, tehlikenin
boyutlarını gören Kral Amalrik, yaptığı anlaşmaya sadık kalarak savaş dışı
kalacağını bildirdi.
Şérko’un ordusu Sina
yarımadasını geçerken çölde kum fırtınasına yakalanarak epey kayıp verdi. Bu durum Mısır ve Kudüs'ü sevindirmişti. Ordusu fırtınaya yakalanan Şérko’yu yenme fikri Mısır ve Kudüs’ü umutlandırmıştı. Umutlanan
taraflar Şam ordusuna karşı güçlerini birleştirerek fırsatı değerlendirmek
istediler. Durumu fark eden Şérgo içinde bulundukları zor durumdan kurtulmak
için Selahaddinle beraber yeni ve riskli bir plan uygulamak zorunda kaldılar. Öncelikle
orduyu tekrar savaşacak hale getirmeleri gerekiyordu. Bunun için Sünni Müslüman
çöl bedevilerinden de yardım aldılar. Savunmaya geçmek ya da direk savaşmak
yerine Nil Nehrinin batı kıyısına geçerek Mısır ordusunu beklemediği yerden arka
taraftan kuşatmayı, saray ile ordu arasına girmeleri halinde ikmal yollarını kesebileceklerini, saray
korumasız, orduyu da başsız yakalamaları halinde kazanma şanslarının
olabileceğine dair bir plan üzerinde yoğunlaştılar. Bu arada zaman kazanmak
isteyen Şérko, Mısır’a bir teklif göndererek haçlı ordusuna karşı ittifak
kurmaları halinde seferi Kudus’e yönlendireceğini de bildirdi. Ancak Mısır, Şérko’nun içinde bulunduğu zor durumda yararlanmak için teklife olumsuz cevap verdi. Bu arada Şam
ordusu Nil’in batısına geçmeyi başararak
istediği pozisyona girmiş ve Mısır ordusunun sarayla bağlantı yollarını
kesmişti. Şam ordusunun manevrası Mısır sarayında endişeye yol açarken, ittifak
ordusunu da şaşırtmıştı. Bu manevra karşısında endişelenen Kudüs Kralı Amalrik savaşın
kaybedilmesi halinde Mısır ile ittifakın yarar değil, zarar getireceğini
düşünmeye başladı, ancak kendisine karşı kurulma ihtimali olan Müslüman
ittifakı engellediğini de düşününce seviniyordu.
Durum ciddiydi. Şerko’nun manevrası kafalarını karıştırmış, morallerini de bozmuştu.
Karşı taraftaki moral bozukluğu ve kafa karışıklığını öğrenen Şérko saldırı
zamanının geldiğini anladı.
18 Nisan 1167 yılının sabahında henüz gün ağarmadan harekete geçen Şam
ordusu değişik kollardan ittifak
kuvvetlerine saldırdı. Bir yanda Şérko, diğer
yanda Selahaddin’in ustaca manevraları karşısında neye uğradığını anlayamayan ittifak
kuvvetleri kanlı bir çatışmadan sonra
bozguna uğramışlardı. Şam Ordusu kazanmıştı,
ancak çok zayiat da vermişti. Bunun üstüne Şérko Kahire’yi kuşatmak yerine daha
yakın olan İskenderiye’ye çekilerek
ordusunu dinlendirmek istedi, zira İskenderiyeden destek alıyordu.
Şam ordusu İskenderiye’de gücünü toplamaya çalışırken, Sultan Selahaddin
yanına aldığı bin kişilik bir savaşçı grubuyla Mısır topraklarında vur-kaç hareketleriyle fırtına gibi esmeye başladı. Önemli gördüğü
yerlere saldırarak devlet otoritesini zayıflatmaya çalıştı.
Mısır veziri Şapur, Salahaddin’in
saldırıları ve Kudüs Kralına verilmesi gereken para konusunda müşkil duruma düşmüştü. Bir taraftan Kudüs Kralına
anlaşma gereği vermesi gereken altın paraları düşünüyor, diğer taraftan da
gittikçe zayıflayan devlet otoritesini sağlamakta güçlük çekiyordu.
Mısır’ın zor durumu ve borcunu
ödeyememesi Kudüs Kralını da harekete
geçirmişti. Kral Amalrik hazırladığı bir orduyla Mısır topraklarına girerek Taiy
kenti ele geçirdi. Müslüman halkı kılıçtan geçirerek Kahireye yöneldi. Devletin elden gittiğini gören Mısır yönetimi
Şamdan yardım talep etmek zorunda kaldı.
Nureddin, haçlı ordusunun
ilerleyişini önlemek için Şérko ve yeğeni Salahaddin’in komutasına bir askeri
birlik vererek yardıma gönderdi.
Şérko 9 Ocak 1169 tarihinde Kahireye
girdiğinde büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Mısır, Şam’dan gelen yardıma
sevinirken vezir Şapur bir yolunu bulup Şérko’yu öldürtmeyi düşünüyordu, çünkü
Şam ordusunun eninde sonunda Mısır’ın bu zayıf durumundan faydalanacağını
biliyordu.
Bu arada vezir Şapur öldü ya da
öldürüldü. Bazı kaynaklar, Şerko’nun kendisi için hazırlanan suikast planından
haberdar olduğunu ve bu yüzden de Şapur’u bizzat kendisinin öldürdüğünü ileri
sürüyorlar. Vezir ortadan kalkınca Mısır’ın gündemi de değişmişti. Ölen vezirin
yerine yeni bir vezir seçilmesi gerekiyordu. Mısır'da tüm meseleler unutulmuş sadece
yeni vezir kim olacak konusu konuşuluyordu. İki aday öne sürülmüştü. Şam ordusu
Salahaddin Eyyubi'yi, karşıt görüşte olanlar da İsa el Hakkari’yi öneriyordu.
İki aday da Kürdlerdendi. Selahaddin ölen vezirin kızıyla evlendiği için
adaylığı daha çok konuşuluyor ve seçilecek gibi görünüyordu. Durumdan hoşnut
olmayan İsa El Hakkari umutsuzlanınca ordu ile Şam’a geri dönerek Nureddin
nezdinde şansını aramaya başladı ve Salahaddin aleyhine propaganda yaptı. Daha
sonra Kudus’e vali olan İsa El Hakkari önemli bir şahsiyet olduğu için
muhalefeti amacına ulaşmış ve bundan etkilenen Nureddin Salahaddin’in yerine amcası Şérko’yu Mısır
vezirliğine atamayı uygun görmüştü.
Ancak aynı yıl Şérko hakkın
rahmetine kavuşunca bu makama atanacak
tek aday öne çıkıyordu, o da Salahaddin-é Eyyubiydi…
(devam edecek)
Fikret YAŞAR
KAYNAK:
*R.Péşeng – Kürt
Milliyetçiliğinin Altyapı Analizi (4.Bakış-1)
*Tori – Med İmp.Sonra Kürtler
*E.Xemgin – Kürdistan Tarihi
*A.Özer – Beş Büyük Tarihi
Kavşakta KÜRTLER ve TÜRKLER
Not: "Şérko" Kürdçe aslan yavrusu anlamına gelir.
Not: "Şérko" Kürdçe aslan yavrusu anlamına gelir.